TÜRK KÜLTÜRÜNDE ARAP KÜLTÜRÜNÜN İZLERİ 2

 

Hz. Yusuf ile Mısır Aziz'inin eşi Züleyha (Zeliha) arasında geçen Yusuf'u Züleyha hikâyesi Mısır menşeli bir hikâyedir. Geçen hafta bahsettiğimiz Leyla ile Mecnun hikayesi gibi görünürde mecazi bir aşk hikayesidir. Ancak hakiki/ilahi aşka geçiş olarak çokça kullanılagelmiştir. Türk tasavvuf tarihinde bu ve benzeri konu ve şahsiyetleri çokça görmekteyiz. Her biri için onlarca menkıbe anlatılır. Bu türde öne çıkan ve her biri için kayda değer pek çok şey anlatılabilecek isimleri şöyle sıralayabiliriz: Hallac-ı Mansur, Beyazıd-ı Bestami, Cüneyd-i Bağdâdî, İbrahim b. Edhem, el-Busirî, Ömer İbnu'l-Farıd, Muhyiddin İbn Arabî. Bütün bu şahsiyetlerin hayatlarını okuyan düşüncelerinden istifade eden Mevlana, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli, Hacı Bayram Veli, Eşref Oğlu Rûmî gibi klasik dönem Türk şahsiyetlerinin yanı sıra Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç gibi modern dönem Türk şahsiyetler birbirinden güzel çalışmalar eserler ortaya koymuşlardır.

Her birimizin çocukluk yıllarında zevkle okuduğu veya dinlediği Battal Gazi destanına konu olan ve Türkler arasında Battal Gazi olarak tanınan kişi, VIII. Yüzyılda Emevilerin Hıristiyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş Abdullah adlı bir Arap savaşçıdır. Kahramanlığından dolayı Arapçada "Battal” yani "Kahraman” denmiştir. Türklerin Müslüman olmalarından sonra Battal Gazi destan tipi Türkleştirilmiştir. XII ve XIII. Yüzyıllarda Battal-name adı ile nesirleştirilmiştir. Arap, Fars ve Türklerin X-XX. Yüzyıllar arasında oluşturdukları ortak İslam kültürün bir parçası olarak Orta Asya'da yaşayan Türk gruplar arasında da yayılmıştır.

Esasen bir Afganistan göçmeni olan çeşitli tarihlerde Kahire, İstanbul, Paris gibi birçok yerde bulunan Cemaleddin Afgani, buralarda ses getiren eylem ve söylemlerde bulunmuştur. İslam ülkelerini her türlü sömürge ve işgale karşı direnişe çağıran ve bunun da ancak aralarında birlik oluşturmalarıyla gerçekleşebileceğini söyleyen ve aksiyoner bir kişiliğe sahip Afgânî'nin, İstanbul'da bulunduğu sıralarda yaptığı periyodik sohbetlere Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Akif, Ahmed Hamdi Akseki, Said Nursi, Seyyid Bey ve Şemseddin Günaltay gibi farklı yelpazelerdeki şahsiyetler katılmıştır.

Seyit Kutup, Muhammed Kutup, Hasan el-Benna ve Said Havva gibi eserlerinde daha çok İslamî mesajlar veren şahsiyetlerin eserleri Türkçeye tercüme edilmiş ve bu vesileyle Türk kamuoyu tarafından tanınmışlardır. Ancak ne yazık ki kimi "Anadolu kültürü ve anlayışı” na ters düşen fikirler ileri süren Arap asıllı şahsiyetler de tanınmış ve düşüncelerinden etkilenilmiştir.

Sosyolojinin kurucusu olarak adlandırılan Mukaddime adlı eseriyle tanınan İbn Haldun, 1988'de kendisine Nobel Edebiyat Ödülü verilen Mısırlı romancı Necip Mahfuz, birçok romanı Türkçeye tercüme edilen Emin Maluf ve romantik kişiliğiyle gönüllere hitap eden Cubran Halil Cubran ve daha birçok şahsiyet Arap asıllı olup eserleriyle ve fikirleriyle Türk kültüründe olumlu veya olumsuz izler bırakmışlardır.

Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Kudüs ve Filistin, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Müslüman toplumların ilgi odağı olmuştur. Böylesi önemli bir yerin İsrail işgali altında bulunmasından rahatsız olan Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Cahit Zarifoğlu gibi şair ve yazarlar tepkilerini şiirlerine dökmüşlerdir.

 


Yazarın Diğer Yazıları