Konya’ya sağlıkta sessiz bir devrim
Eski Türkiye güzeldi be!
LİYAKAT MI SADAKAT MI?
SAKIN ALLAH’I ZALİMLERİN YAPTIKLARINDAN HABERSİZ SANMA!
İKLİM KANUNU…?!
BİR KÜLTÜR İNSANI: FAHRİ ÖZPARLAK
Altın yatırımcılar için koruma kalkanı oldu
FOSİL DÜŞÜNCE
Her Kitabın Anlaşılma Rehberi Tek Bir Kitaptır
Tarımın Kalbi Konya’da Attı
Mart Ayı Satış Rakamları Açıklandı!
İRAN – ABD İLİŞKİLERİ
Destansı Galibiyet
Ramazan’da Sağlıklı Beslenme Önerileri
ÇUMRA KARKIN’DA TANDIR EKMEĞİNİN SICAK YOLCULUĞU
KIZILDERELİ KATLİAMI
Acı nedir bilir misiniz?
Futbol hatalar oyunu derken bunu kastetmemiştik
Geçmişten günümüze hep gündemde olan ve şüphesiz gelecekte de hep duyacağımız iki kavramdır "liyakat” ve "sadakat”. Her iki kelime de Arapça kökenlidir. Liyakat; layık olma, uygun olma, ehil olma anlamlarına gelirken "sadakat” doğru olma, bağlılık, ayrılmama gibi anlamları içerir. Burada daha çok idare/yönetim alanındaki kullanımı üzerinde durmaya çalışacağım.
Liyakat, bir kişinin bilgi, beceri ve tecrübesi doğrultusunda herhangi bir göreve layık olması anlamına gelirken; sadakat, bir kişiye ya da kuruma olan bağlılığı temsil eder. Her ikisi de önemli kavramlar olmakla birlikte, toplumun ve kurumların sürdürülebilir başarısı için liyakat ön planda olmalıdır. Liyakat esasıyla hareket edilen bir sistemde insanlar, sahip oldukları becerilere göre değerlendirildiğinden dolayı hem adalet duygusu güçlenir hem de işin ehline teslim edilmesi sağlanır. Bu durum, toplumsal güveni artırır ve insanlara çalıştıkları sürece yükselebilecekleri umudunu verir. Liyakatli bireyler, yaptıkları işin sorumluluğunu daha iyi taşıyabilir, sorunlara çözüm üretebilir ve daha verimli sonuçlar ortaya koyabilirler.
Sadakat ise elbette tamamen göz ardı edilemez. Özellikle güvene dayalı ilişkilerde, kurumsal aidiyetin sağlanmasında ve ekip çalışmasında sadakat önemli bir unsurdur. Ancak sadece sadakate dayalı yapılan tercihler, liyakatsiz kişilerin önemli görevlere gelmesine yol açabilir. Bu da toplumsal yozlaşmaya sebep olur.
Mensubu olmakta iftihar ettiğimiz dinimiz, liyakat/sadakat ikileminde son derece nettir. İnsanlığın bu konuda yanlış uygulamalara gidebileceği düşüncesiyle birden fazla İslami referansta gerekli uyarılar yapılmıştır. Bunlardan sadece öne çıkan ikisini verelim:
"Şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emretmektedir. Allah size en güzel bir şekilde öğüt vermektedir! Şunu kesin olarak bilin ki Allah, her şeyi işitmektedir ve görmektedir.” (Nisa 4/58).
"Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekleyin!” (Buhâri, İlim, 2, Rikak, 35; İbn Hanbel, Müsned, II, 361).
Kabileciliğin hâkim olduğu Cahiliye toplumunda dünyaya gelen Hz. Muhammed (S.A.V.), rengine, diline, etnik kökenine bakılmadan İslam kardeşliğini savunan bir hukuk sistemi getirmişti. Ancak Peygamberimizin ölümünden kısa bir süre sonra insanlar yönetme hırsıyla birbirlerine düşmüş, liyakatten uzaklaşılmış ne yazık ki kardeş kanı dökülmüştür.
Babadan oğula bir hanedan yönetiminin ve Arap şovenizminin hâkim olduğu Emevî döneminde farklı bir sima Hz. Ömer'in torunu Ömer b. Abdülaziz, liyakati esas alan bir yönetim modelini seçmiş; ancak o dönem hâkim olan konjonktürel yapıyı değiştiremeden hayatına son verilmiştir. Ömer b. Abdulaziz, atamalarda hangi kabileden olduklarına bakmaksızın dindar ve dürüst yeni memurlar tayin etti. Valilik, kadılık, vergi memurluğu gibi görevlere atananlar konusunda inanılmaz titiz davrandı. Valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasakladı. Emevîler'in ilk dönemlerinden itibaren ikinci sınıf Müslüman muamelesi gören azat edilmiş köleleri ve diğer milletleri Arap asıllı Müslümanlarla eşit tuttu. Gayrimüslimlerin birçok mağduriyetini giderdi.
Günümüzde ne yazık ki dini, mezhebi, dili, rengi ne olursa olsun birçok dünya ülkesi, liyakata göre hareket etmemektedir. Özellikle monarşik yönetimler, tamamen sadakat, mutlak bağlılık/itaate dayanan bir yönetim modeli oluşturmuşlardır.
Türkiye'de mevcut yönetimi bu konuda eleştirenler bu ülkede geçmişte yapılan uygulamaları göz ardı etmektedirler. Geçmişte Koalisyon hükümetin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, partisinin il kongresinde yaptığı konuşmada (Evet, hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Doğu'dan Güneydoğu'dan gelen insanlar aç mı, işsiz mi kalsın? Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hâkim aldık. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim. Ben yılmayacağım, bu makamı da terk etmeyeceğim) diyerek açıkça liyakate uymadıklarını itiraf etmiştir. Ancak bu durum son yıllarda özellikle savunma sanayiinde büyük başarılara imza atan, yabancı güçlerin hegemonyasından kurtulabilmeyi başarabilmiş Akparti iktidarında da bazı makamlara liyakatsiz insanlar atandığı gerçeğini yok etmez.
Liyakate uygun olmayan atamalar, her dönem ve her yönetim için doğru uygulamalar değildir. Yönetimler liyakati esas alırken, vatana bağlı, emperyalist güçlerle iş birliği yapmayan, milli bir duruş sergileyen bireylere görevleri tevcih etmeliler. Liyakatin yok sayıldığı durumlarda, yetişen neslin heyecanı kaybolur ve istenen nitelikli insan gücü elde edilemez.
KONYADA TRAFİK
EDEBİYATIMIZDA AYASOFYA
EDEBİYATIMIZDA BAHAR
SANA DÜN ALAADDİN TEPESİNDEN BAKTIM AZİZ KONYA
SURİYEYİ BEKLEYEN TEHLİKELER
MODERN ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 3
ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 2
MODERN DÖNEM ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 1
AHLAKI DİNDEN AYRI DÜŞÜNEBİLİR MİYİZ?
KENDİSİNE NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ VERİLEN İLK “MÜSLÜMAN” YAZAR NECİP MAHFUZDA DİN VE BİLİM İLİŞKİSİ