ORTA-DOĞU’DA KARTLAR YENİDEN DAĞITILIYOR.
ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 2
MERHAMET ETMEYEN KİMSEYE MERHAMET OLUNMAZ
YÜZYILIN SOYKIRIMI SONRASI BARIŞ
Kutup Yıldızı
O KADAR MI ZOR?
Yıldız mı, Ay mı, Kara Delik misiniz?
Değerli Galibiyet
Ruhun şad olsun ağabey
Konya için tehlike çanları çalıyor
Eğitim de denetim de şart
FACİALAR KADER DEĞİL
Futbol hatalar oyunu derken bunu kastetmemiştik
AVRUPA’NIN KARANLIK TARİHİ
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -3-
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Alfa Romeo Junior
Anne tarafından Türk olan ancak Ahmed Şevki'ye nazaran Mısırlılık kimliği daha fazla öne çıkan Hafız İbrahim'in de Ahmed Şevki kadar olmasa da Osmanlı/Türkler hakkında birçok şiiri vardır. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde İngilizlerin ayak oyunları ve şovenist yaklaşımlar, Kahire ve İstanbul arasındaki havayı gerginleştirmiştir. Hafız İbrahim bu durumu dizelere taşır:
Ey Al-i Osman, Allah'ın indinde ve O'nun Kitab'ında kardeş iken bize karşı ne bu cefa?
Din, fazilet, ahlak ve edeb bakımından bizden farklı olan bir gruba (İttihat Terakki) bizi bıraktınız.
Bir Osmanlı subayı olan Mahmud Sami el-Barudi bizzat kendisinin de katıldığı Rusya ve Girit Savaşlarını konu edinen şiirlerinin yanısıra Sultan Abdulhamid'in tahta çıkışı, Meşrutiyetin İlanı, Ayasofya, Trablus Savaşı, Osmanlı Donanmasını anlatan şiirleri vardır.
Ahmed Şevki, Hafız İbrahim ve Mahmud Sami el-Barudi'nin yanısıra neredeyse dönemin tüm şairleri, Almanlardan alındıktan sonra deneme uçuşunu yapmak üzere Fethî ve Nuri Bey adındaki iki Türk pilotun kullandığı uçağın Taberiye Gölü üzerinde düşmesi ve pilotların şehit olması münasebetiyle mersiyeler kaleme almışlardır.
İsmâ'il Sabrî Trablusgarb Savaşı başlıklı şiirinde, bu savaşta Osmanlıların gösterdikleri kahramanlıklara rağmen yenilmesi karşısında duyduğu acının boyutunu ortaya koyar.
Halil Mutrân Karadağ olaylarını konu edinirken Marûf er Rusâfî, İngilizlerin Irak'ı işgalini konu edinen Nuvah Dicle adlı kasideyi kaleme alır. Ahmed Muharrem ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, bir yandan Mustafa Kemâl'i överken, diğer yandan Padişah'ı över.
Ahmed el-Kaşif, Osmanlı Devletinin Mısır konusunda geri adım atmasını ve Abdülhamîd'le Hidiv Abbâs arasında Taşoz Adası konusunda ortaya çıkan anlaşmazlık üzerine söylediği şiirinde, Türkleri yaya, Mısırı bu yayın ok ve kirişine, yine Türkleri aslana Mısır'ı da bu arslanın tırnağı ve pençesine benzetmekte ve böylece Türkiye ile Mısır'ın etle tırnak olduklarını ima etmektedir.
Ahmed Nesîm, Türk ordusunun yaptığı savaşı Uhud Savaşına benzetir. Muhammed Tevfîk el-Bekrî, Yunan Savaşı'ndan sonra kaleme aldığı Emîru'l-Mu'minîn adlı uzun kasidede Abdülhamîd için övücü ifadeler kullanmıştır. Ona "sen olmasaydın, ülke düşmanların elinde av eti gibi bölüşülürdü” demiştir. Muhammed Abdu'l-Muttalib, Abdu'l-Halîm el-Mısrî, Ali el-Gayati ve Mustafa Sâdık er-Râfi'î gibi dönemin diğer şairleri de Abdulhamid hakkında övücü şiirler kaleme almışlardır.
Veliyyu'd-Dîn Yeken, bunlardan farklı olarak Abdulhamîd karşıtı şiirler söylemiştir. Abdülhamîd, Hidivliğin çeşitli kademelerinde görev yapan Yeken'i Maarif Bakanlığı yönetim kurulu üyeliğinde bulunması için İstanbul'a çağırır. İttihat ve Terakki ile Jön Türkler çatısı altında Abdülhamîd karşıtı çeşitli edebî faaliyetlerde bulunan şâirin İstanbul'da bulunduğu sıralarda, Jön Türklerin çıkardığı el-Kânûnu'l-Esâsî adlı gazetede yazıları yayımlanır ve Yeken bundan dolayı 1902-1909 yılları arasında Sivas'a sürgün edilir. Bu sürgün döneminde, serbest bırakılması için Abdülhamîd nezdinde girişimlerde bulunması amacıyla Edhem Paşa'ya övgü dolu bir kaside nazmeder. Ayrıca Abdülhamîd'in hilâfetiyle ilgili olarak altı mısradan oluşan kısa bir övgü şiiri de söylemiş olmasına rağmen ancak Abdülhamîd tahttan indirilince serbest bırakılır.
Veliyyu'd-Dîn Yeken, Ahmed Şevkî'nin Yıldız Sarayı kasidesine kızarak, bu kasideye aynı vezin ve kafiyede Zamanın Gözyaşları adında uzunca bir nazire yazar. Şevkî'yi
Saray ehlinin acılarını hatırlıyorsun
ancak kabir ehlininkini unutuyorsun.
Sana mal bağışlayanı hatırlıyorken
malı gasbedileni unutuyorsun.
Ve bugün ona ağlıyorsun;
oysa onun dün pek çok suçsuzu ağlattığını unutuyorsun.
dizeleriyle eleştiren Yeken, asırlar gibi gördüğü Abdulhamîd'in yaklaşık otuz yıllık padişahlık döneminin ona tecrübe kazandırmış olmasına rağmen, onun yine de cehalet içerisinde yaşadığını, ona habîr (uzman) diyenlere katılmadığını ifade eder.
Veliyu'd-Dîn Yeken, Abdülhamîd karşıtı olmakla birlikte, Türk ve Osmanlı olmaktan her zaman gurur duymuş ve bunu ‘Allâh şahittir, din ve ırk konusunda mutaassıb değilim. Ben Türküm. Bana göre insanların en kötüsü, başka ırklara düşman olan Türk'tür. Bütün Osmanlı tebaasını seviyorum. Canım vatanıma feda olsun! Yegâne arzum, Osmanlı olarak yaşamak ve Osmanlı olarak ölmektir' sözüyle de açıkça dile getirmiştir.
Abdülhâmid, vefat ettikten sonra ülkenin içinde bulunduğu olumsuz şartlar karşısında birçok insan gibi o da Sultan Abdülhâmid'in ölümüne üzülmüş ve onun dönemini hayırla anmıştır. İttihatçıları, Sivas'ta sürgün günlerini, Osmanlı Meclisi'nin açılmasını, 1902 yılında gemiyle Kahire'ye gitmek üzere İstanbul'dan ayrılışını, bir kış gecesi Boğaz'ı, V. Murad'ın hapishanesi olan Çırağan Sarayını ve Osmanlı Devletindeki işçileri konu edinen birçok şiiri vardır. İstanbul ile ilgili şiirlerinde, Şevkî gibi daha çok tabiat güzelliklerini değil, sefaletin hüküm sürdüğü yerleri görür.
MODERN DÖNEM ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 1
AHLAKI DİNDEN AYRI DÜŞÜNEBİLİR MİYİZ?
KENDİSİNE NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ VERİLEN İLK “MÜSLÜMAN” YAZAR NECİP MAHFUZDA DİN VE BİLİM İLİŞKİSİ
2024’Ü GERİDE BIRAKIRKEN
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
ŞEB-İ ARÛS YOKSA ŞEB-İ URS MU?
DÜNYA EDEBİYATLARINDA KÖY VE KÖYLÜ İNSAN
DÜNYA EDEBİYATLARINDA ŞEHİR VE ŞEHİRLİ İNSAN
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri