EDEBİYATIMIZDA AYASOFYA

I Konstantin'in oğlu Konstantinus tarafından 360 yılında İstanbul'da mozaikler, renkli taşlar ve altın varakların kullanıldığı farklı bir mimariyle inşa edilen dönemin en büyük kubbesine sahip Ayasofya, Hristiyan dünyası için önemli bir yapıydı. Hz. Peygamberin "Konstantiniyye (İstanbul) elbet fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan onun askeri ne güzel askerdir.” sözüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'un fethiyle birlikte camiye çevirdiği Ayasofya, daha sonraki yıllarda hep önemini muhafaza etmiştir. Yakın geçmişte ne yazık ki müzeye dönüştürülmüştü. Ayasofya Hristiyan Batı dünyasıyla İslam dünyası arasında hep bir güç gösterisinin uygulandığı alan olmuştur. Sömürgeci Batının önemli bir baskı unsuru olarak kullandığı bu konu Türk aydın ve entelektüellerinin önemli bir bölümü için çözülmesi gereken bir problem olarak görülüyordu. Türkiye'de Milli ve İslami hassasiyeti olmayan Batılılara şirin görünmek isteyenler müze olarak kalmasını isterlerken camiye dönüştürülmesini isteyenler sayısı gittikçe artmaya başlamıştı.

2020'de Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki Ak Parti iktidarı tarafından tekrar camiye dönüştürülmesi sırasında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışmalar gündeme geldi. Ancak bu uzun sürmedi. Batı dünyası bunu hazmetmek zorunda kaldı. Kısa bir süre ana bölüm cami olarak kalmakla birlikte küçük bir bölümü farklı bir girişle yabancı turistlerin ziyaretine açıldı. Günümüzde İspanya'nın Cordoba şehri olarak bilinen Endülüs'ün önemli şehirlerinden uzun bir dönem başkentliğini yapmış Kurtuba'da kiliseden camiye dönüştürülen yapının günümüzde kilise olarak kullanılıp bir bölümünün müze olarak turistlerin ziyaretine açık olması gibi.

Edebiyatımızda mabetler pek çok yazar ve şair tarafından işlenmiş ve dizelere aktarılmıştır. Yahya Kemal'in "Süleymaniye'de Bayram Sabahı”, Rıza Tevfik'in Mihrimah Sultan Camii'ni anlatan "Harap Mabed”, Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii'ni tasvir eden şiiri bunlardan sadece birkaç tanesidir.

Özellikle ibadete açılması süreci öncesinde Ayasofya da edebiyat dünyasında gür bir sedayla dile getirilmeye başlamıştı. Türk şiirinin üstadı Necip Fazıl Kısakürek "Ayasofya açılmalıdır. Türk'ün kapanış bahtıyla beraber açılmalıdır. Yalnız manayı anlasak yalnız onu yerine getirebilsek Ayasofya'nın kapıları sabır taşı gibi çatlar kendi kendisine açılır.”  "Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem! Fakat Ayasofya açılacak!... Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağı şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler:” sözüyle açılacağını sanki yıllar öncesinden hissetmiş gibidir.

Ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı, Ayasofya'nın geçmişten günümüze devlet yönetiminin işleyişinde çok önemli bir yere sahip olduğunu şu sözlerle ifade eder: "Divan-ı Hümayun toplantıları bütün İslam dünyası için bir numaralı cami olan Ayasofya'da üyelerin sabah namazını kılmalarından sonra başlar. Zaten Osmanlılarda mesai başlangıcı her zaman sabah namazından sonrasıdır. Bedestenler, çarşılar da bu düzene göre açılır.”  

Sol düşüncenin şairi olarak nitelen Nazım Hikmet'in konuyla ilgili kaleme aldığı "Sekiz Yüz Elli Yedi” başlığındaki şiiri adeta bir İslamcı şairin kaleminden çıkmış izlenimi veriyor:

İslam'ın beklediği en şerefli gündür bu

Rum Konstantıniyyesi oldu Türk İstanbul'u!

Cihana karşı koyan bir ordunun sâhibi

Türk'ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi

Girdi "Eğrikapı”dan kır atının üstünde;

Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde!

O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın

"Belde-i Tayyibe”yi fetheden padişahın

Hak yerine getirdi en büyük niyazını

Kıldı Ayasofya'da ikindi namazını

İşte o günden beri Türk'ün malı İstanbul

Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul

 


Yazarın Diğer Yazıları