TÜRK KÜLTÜRÜNDE ARAPÇA UNSURLAR

 

Türkler, İslamiyet'le tanışmalarından itibaren dili Arapça olan Kur'an-ı Kerim ve buna bağlı olarak kaleme alınan hadis, tefsir, kelam, dinler tarihi gibi tüm Arapça kaleme alınan dinî kaynakları anlamak ve yorumlamak için Arapça öğrenmişler ve bu konularda Arapça eserler kaleme almışlardır. Ortak dini değerler üzerinden Arapça'ya ve bu dille irtibatlı kültürel konulara ilgi göstermişlerdir. Türkçemizde kullanılan yabancı kelimeler arasında en fazla oran Arapça kökenli kelimelerdedir. Takriben 20.000 kadar yabancı kelimenin 6500 kadarı Arapça kökenlidir. Bu da % 30'luk bir orana tekabül etmektedir. Bu kelimelerin mensup olduğu dillere göre sayısını ve kimi örnek kelimeleri bir fikir vermesi bakımından şöyle sıralayabiliriz:

  1. Arapça: 6467 (akıl, asker, cadde, ceza, devlet, evlat, hukuk, isim, kader, kadayıf, kelime, maaş, mektup, mücevher, nakit, ramazan, sıfat, şaka, şehit, telaffuz, ticaret, yemin, zamir)
  2. Fransızca: 5253 (alfabe, afiş, ceket, garaj, jandarma, okul, spor, taksi, üniversite, virgül), Farsça: 1359 (aferin, ateş, çanta, çare, eczane, meydan, perde, renk, rüzgâr, terzi, zehir), İngilizce:485 (çiklet, empati, kek, amatör)
  3. Rumca:400 (anahtar, biber, fener, horon, kutu),
  4. Almanca: 98 (dekan, balata, otoban)
  5. İtalyanca:89 (banyo, çikolata, banka)
  6. Latince: 78 (forum, sedir)
  7. Yunanca:48 (efendi, kümes, ıhlamur)
  8. Rusça:44 (semaver),

Gramer yapılarındaki büyük farklar dolayısıyla, pek çok Arapça kökenli sözcük Türkçe'de anlam kaymasına ve değişimine uğramıştır. Örneğin Misafir kelimesi Arapça'da yolcu anlamındayken Türkçeye anlam kaymasına uğrayarak "konuk” anlamında geçmiştir.

Arapça'da kullanılan kimi atasözleri Türkçedekiyle birebir aynıdır. Bu atasözlerinin asılının Türkçe mi yoksa Arapça mı olduğu detaylı bir incelemeyi gerektirir. Ancak bu sözlerden bazısının muhtemelen Arapça'dan tercüme edilerek Türkçeye geçmiştir. Örneğin: Lilcudran Azan (Yerin kulağı vardır.) Mudde ricleyke ala kadri lihafike (Ayağını yorganına göre uzat),

Türk şiirinde klasik dönemde daha çok gördüğümüz aruz vezni asıl itibariyle Arap edebiyatı kökenlidir. İslami Dönem'de yaşamış Halil b. Ahmed tarafından ortaya konulan Aruz bahirleri (kalıpları) Türk şairler tarafından kullanılmıştır. Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal gibi şairlerimiz bu türü ustalıkla kullanmışlardır.

Türk kültürünün Arap dünyasında yayılması daha çok Osmanlı İmparatorluğunun Suriye, Filistin, Irak, Suudi Arabistan ve Kuzey Afrika'yı hâkimiyeti altına aldığı dönemlerde gerçekleşmiştir. Bu yayılım Halep, Şam ve Kahire gibi büyük merkezlerde daha yoğun yaşanmıştır. Mesela bu şehirlerde Mevlevi kültürünün yayılmasının bir neticesi "sema ayini” halk arasında tanınmış ve ilgi duyulmuştur. Günümüzde "Tannure” denilen folklorik dans grubu bu etkinin bir tezahürüdür. Ancak ne yazık ki ilahi/dinî anlam içeren bir ritüel, turistik bir amaca yönlendirilmiştir.

Özellikle musiki alanında, Muhammed Abdu'l-Vahap, Ümm Gulsum ve Feyruz gibi sanatçılar, Arap dünyasının en gözde enstrümanı olan "Ud” la çalınan şarkılar, "Arabesk”, "Uşşak” gibi makam ve tarzlar, Lahn, mûsikî, mutrîb, makam, şube, terkib, îka, mülâyim, mütenâfir, bakiye, mücenneb, tanîni, zü'l-erbâ, zü'l-hams, zü'l-küll, dâire, veted, âvâz, eb'âdu'l-mûsikıyye, eb'âdun, ellezî bi'l-erba', te'lîf, cem'u'l-eb'âd, cânibu'l-enf, hadd, hâşiye-i suğrâ, hâşiye-i uzmâ gibi müzik terimler, Türk toplumunda yer bulmuş ve ilgi duyulan hususlar olmuştur.

Türkiye'nin Arap asıllı insanların yaşadığı Mardin, Antakya, Siirt ve Urfa gibi yerleşim yerleri başta olmak üzere bu yöreden insanların göç edip yerleştikleri diğer Türk şehirlerinde Arap mutfak kültürünün yaygın bir şekilde yansımalarını görmekteyiz. Esasen bu yemekler, bir noktadan sonra Türk kültürünün bir parçası olmuşlardır. Bir fikir vermesi bakımından birkaç örnek vermekle yetineceğim. Kıbbe (içli köfte), Mıhşı (dolma), Hıms (nohut ezmesi), Aşure, Şerbet, Tirşik vb.

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları