Fedakârlık sırası yüksek gelir gruplarında…
DÜNYA EDEBİYATLARINDA ŞEHİR VE ŞEHİRLİ İNSAN
KAİNATIN AŞKI
Kaybedilen İki Puan
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Bir yönüyle modern Arap şiirinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Nizar Kabbani ile benzerlik arzeden Necip Fazıl Kısakürek, Türk şiirinde nevi şahsına münhasır bir şahsiyet olmuştur. Hayatının ilk dönemlerinde Nizar Kabbani gibi adeta Epikür felsefi doğrultusunda "bohem” bir hayat yaşamıştır. Metafizik değerlerin yer almadığı bu dönemde Kaldırımlar gibi gerçekten şiir kalitesi bakımından üstün bir değere sahip şiirler kaleme almıştır. Hem "kadın ve aşk şairi” olarak tanınan Nizar Kabbani hem de dünyevi zevk ve hazları hedefe koyan Kısakürek hayatlarının ileri dönemlerinde radikal bir değişime gitmişler dini ve milli konular üzerinde kalem oynatmaya başlamışlardır.
Kısakürek, Abdulhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra kendisini İslam'ı en gür sada ile savunmaya adamıştır. Bu savunmayı yaparken söyledikleri aslında yeni şeyler değildir. Onun bu konuda temayüz ettiği taraf söylemlerini şairane bir üslupla yapmasıdır. Batı toplumunu tanıyan olumsuz yönlerini çok iyi bilen Kısakürek, İslam'ın en ideal düşünce sistemine sahip olduğunu haykırmıştır. Bohem dönemini şu şairane üslupla özetlemiştir: "Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum”. Yeni hayatındaki parolasını da şöyle ifade etmiştir: "Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü'nden, başka her şey hiç ve batıldır."
Günümüzde çevremizde çokça karşılaştığımız ahlak ile dinin ayrıştırılması konusunda yaklaşımı net olan Necip Fazıl Kısakürek, ahlakın kaynağının din olduğunu ileri sürer. "Ahlaken iflas buhranlarının en korkuncunu geçirmekteyiz. Türk inkılâbı bir ahlâk telakkisi ve bir ahlâk yasası getirmedi. Ahlâkın kaynağı dindir. Bizim ahlâkımız da Müslümanlık ahlâkıdır ve olması lâzımdır. Zaten topyekûn bütün cemiyeti ana çizgilerini İslam ahlâkının potasında eriyerek almıştır. Dünyanın en tezatsız ahlâkı İslam ahlâkıdır. Ne olmuşsak İslam ahlâkı yüzü suyu hürmetine olduk. Biricik ve olabilecek ahlâk kaynağımız İslam ahlâkıdır.”
Ona göre dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur, yokluk bile yok. Şiir ve sanatsa hiç yoktur. Yine bu konuda edebi bir dille şöyle der: "Sanat, Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış”
Necip Fazıl'ın düşüncelerinin ana eksenini 1975 yılında kaleme aldığı Gençliğe Hitabet adlı şiirinde görmekteyiz: "Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı bir gençlik...Halka değil, Hakk'a inanan; meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakk'ındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik..."Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...”
Şairin düşüncelerinin temelini oluşturan İslam adına hareket ederken nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiğini ve varoluş gayesini yansıtan Tohum adlı şiiriyle sözlerimi noktalamak istiyorum.
"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!”
DÜNYA EDEBİYATLARINDA ŞEHİR VE ŞEHİRLİ İNSAN
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
ABDULHAK HAMİD VE MAKBER ADLI ŞİİRİ
MUTLU OLMAK MI YOKSA HUZURLU OLMAK MI?
MEHMET ÂKİF’TE GURBET TEMASI 2
MEHMET ÂKİF’TE GURBET TEMASI 1
VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR (ARZ-I MEV’UD)
Cömertlik Timsali Bir Gönül İnsanı
MEVLİDİ NASIL ANLAMALIYIZ
HAK AŞIĞI YUNAKLI MOLLA RAHİM