MUTLU OLMAK MI YOKSA HUZURLU OLMAK MI?

Bu iki kavramı günlük hayatımızca çokça kullanır ve duyarız. Çoğu zaman içerdiği anlama pek vakıf olmayız. Bazen aynı anlamda bazen de kendimizce bir anlam atfederek kullanırız.

Esasen birbirini tamamlayan iki kavram gibi görünse de farklı anlamları içerir. Mutluluk, daha çok somut, huzur ise soyut bir anlam içerir. Mutluluk insanın dünyevi istek ve arzulara ulaştığında duyulan bir duygu iken, huzur, insanın iç dünyasında hissettiği gönül rahatlığı, dinginlik halidir.  Mutluluk, anlık belirli periyotlar çerçevesinde elde edilen haz veya üzüntü ve keder çerçevesinde oluşan bir duygu iken, huzur süreklilik arzeden bir duygudur.

İnsan mutlu iken huzurlu olamayabilir mi? veya tersinden bakarak huzurlu iken mutsuz olabilir mi? Kanaatimce mutlu iken huzurlu olamamak mümkünken huzurlu iken mutsuz olabilmek mümkün değildir. Dolayısıyla bizlerin esasen huzurlu olabilmek için çaba ve gayret içerisinde olmamız gerekir. Huzur dediğimiz şey kalbin itminana ruhun doygunluğa erişmesi demektir.

Bulunduğumuz toplumda hepimizin gördüğü manzara şudur: Hedefe dünyevi amaçları koyan insanlar bu amaçlarının gerçekleşip gerçekleşmemesi doğrultusunda kendilerini mutlu veya mutsuz hissederler. Oysa huzuru kendilerine gaye edinenler dünyanın geçici olduğunu kendisinden önceki insanların yaşam ve tecrübelerini hatırlayarak kendisini mutsuz kılacak olaylar karşısında daha sabır ve sükûnetle dururlar. Kalbin ve ruhun gıdasının manevi değerler olduğu bilinciyle manevi duygularını harekete geçirirler. Yüce yaratıcının kendilerini boşuna yaratmadığını belli bir amaca matuf olarak yarattığını ve kendilerine bir yol haritası çizdiğini ve bu yolda ilerlerken kendilerine bir kılavuz oluşturduğuna inanırlar. Nitekim Kuran-ı Kerim'in bir ayetinde yüce yaratıcı; "Allah'ı anarak kalpler huzura kavuşur.” demektedir.  

Eskilerin çok güzel bir sözü vardır. "Bu da geçer yahu”. Bu sözün gereğini yapan insanlar, karşılaştıkları olumsuz bir hadise karşısında aşırı bir tepki göstermeden sabırla hareket edip o anki karşılaştıkları olumsuz durumun, problemin, krizin veya sıkıntının zamanla etkileme gücünün azalacağını düşünürler.

Hedefe dünyalık nimet ve hazları koyan kişi her ulaştığı bir hazdan sonra diğer bir hazzı arzulayacaktır. Bu hazdan haza giden hayatın her aşaması bir sonrakine henüz ulaşamamış olması da mutsuzluğu getirecektir. Bir diğer husus da Epikür felsefesi doğrultusunda tamamen maddi zevke dayalı sürdürülen bir hayat, belli bir noktadan sonra haz vermeyip anlamını yitirecektir. Mutluluklar ve hazlar anlamla birleşir ve sürdürülebilirse huzur ortaya çıkar”.

Dile getirilmesi gereken bir husus da bu iki duygunun Yüce Yaratıcı tarafından beyne yerleştirilmiş "beşerî ruh” un harici unsurlara olan tepkisinden doğmaktadır. Kalp ve beyin bu ruhun kontrolündedir.  Kişinin bir olay karşısında heyecanlanıp kalbinin sıkışması veya hızlı atması ya da birine duyduğu aşk ve özlem duygusu kalp merkezli değil; beyinde yerleşik soyut manevi ruhun beynin ilgili yerini harekete geçirip kalbin bu doğrultuda tepki göstermesinden ibarettir.

Günümüzde dünyada mutluluğa ulaşma arzusunun yerini huzura ulaşma arzusu alsa ve bu yönde bir gelenek oluşsa sanırım pek çok sorun çözülecek, herkes birbiriyle barış ve esenlik içerisinde yaşayacaktır.

Rabbim öncelikle kendi iç dünyamızda sonra aile hayatımızda ve daha sonra da bütün toplumumuzda huzuru hâkim kılsın inşallah. Amin…

 

 


Yazarın Diğer Yazıları