MEVLÂNA’DA ARAP DİLE VE EDEBİYATI 2

Mevlâna, eserlerinde pek çok şahsiyete yer vermiş onların sözlerinden iktibaslar yapmıştır. Bunlar arasında Mesnevi'de ele aldığı en önemli simâ, klasik Arap şiirinde tartışmasız birinci sırayı alan İmru'u'l-Kays'tır. Muallaka şairlerinin öncüsü olan Kays, kabilecilik düşüncesinin egemen olduğu Cahiliyye, yani İslam öncesi devirde kabileler arası savaşların çokça vuku bulduğu bir ortamda yaşamıştır. Rivayete göre babası Hucr, onun âşıkane şiirleri, özellikle Uzraoğulları boyundan Ubeyde kızı Fatıma'ya yazdığı şiirler yüzünden pek kızmış, yanından uzaklaştırmış, hatta azatlı kölesini onu öldürmek üzere görevlendirmişti. Köle, onun yerine bir sığır yavrusunu kesip gözlerini babasına götürmüştü. Babasının Eseoğulları tarafından öldürüldüğünü duyan, İmru'u'l-Kays, Esedoğullarından yüz kişiyi öldürmedikçe, yüz kişinin de tutsak olduklarını bildirmek için alınlarını çizdirmedikçe et yememeye, şarap içmemeye yemin etti. Berk ve Tağlib boylarının yardımıyla Esedoğullarının üstüne yürümüş, babasının öcünü almıştı. İmru'u'l-Kays'ın büyük babası Haris'e kin güden Hire hükümdarı Münzir, Esedoğullarını himayesi altına alıp İmru'u'l-Kays'a hücum etmiş, yenileceğini anlayınca da Nuşirevan'dan yardım istemiş, onun gönderdiği kuvvet karşısında İmru'u'l-Kays mağlup olmuş; sonunda Bizans İmparatorundan yardım istemeye karar vermişti. Bizans o günkü siyasi çıkarlarına göre bu teklifi kabul ediyor. Ve içinde prenslerin de bulunduğu büyük bir orduyu İmru'u'l-Kays'ın yardımına gönderiyor. Aldığı bu kuvvetlerle Ankara'ya doğru geldiğinde İmru'u'l-Kays hastalanıyor. Asîb Dağı denilen yerde ölüyor. Bir rivayete göre İmru'l-Kays, İmparatorun kızına âşık olmuş, bunu duyan İmparator, ona zehirli bir gömlek armağan etmiş, bu gömleği giyen İmru'u'l-Kays'ın vücudunda yaralar, bereler çıkmış, derisi soyulmuş, bu yüzden ölmüş, yine bu yüzden ona, yaralı, çıbanlı anlamında "Zu'l-kurûh” lakabı verilmiştir. Ancak Jüstinyen'in kızı olmadığı cihetle bu rivayetin uydurma olduğu da söylenmiştir.

Mevlâna Celâleddin, İmru'u'l-Kays için "İmrü'l-Kays çok güzel yüzlü ve [güzellikte] zamanın Yusuf 'u olup Arap kadınları onun için ölürlerdi” ifadesini kullanmıştır. "Dur da sevgiliyi ve yurdunu anarak ağlayalım” [diyen] şair tabiatlı biriydi. Bütün kadınlar onun sevgisine talip olmak isterken onun gazel söyleyip ağlayışı niçindi? Yoksa bütün bunların toprak levhalara resmedilmiş yüzler olduğunu anlamış mıydı? Sonunda işte bu İmrü'l-Kays'a bir haller oldu da gece yarısı ülkesiyle çocuklarından kaçtı ve bir hırkayla kendini gizleyerek ülkelerden münezzeh olanı bulmak için oradan başka bir ülkeye gitti.” ifadelerini kullandıktan sonra şu dizeleri söyler:

Aşk İmru'u'l-Kays'ı dudakları kurumuş, susuz bir halde Arap ülkesinden çekti, aldı.

Sonunda Tebük'e geldi, orada kerpiç ameleliği yapıyordu. Krala onun bir kral olduğunu söylediler.

"İmru'u'l-Kays, çalışmak için buraya gelmiş. Aşka av olmuş, kerpiç döküyor” dediler.

Kral gece kalkıp İmru'u'l-Kays'ın yanına giderek ona dedi ki: Ey güzel yüzlü melik,

Sen, zamanın Yusuf'usun. İki saltanatın da tam. Ülkeler de güzellik de sana ram olmuş.

Erler, kılıcının sayesinde sana kul olmuş; kadınlarsa bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köledir.

Bizim yanımızda konakla da devlete ve ikbale erişelim. Canımız, senin visalinle yüzlerce defa tazelensin.

Ey himmetiyle saltanatlar terk eden! Hem ben, hem de ülkem sana köledir.

[Kral] birçok hikmetler söyledi; O ise suskundu. Ansızın sırrın örtüsünü açtı.

Kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baştan çıkardı.

Tebük kralı da onun elini tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan, kemerden bezdi.

Bu iki kral, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aşk, zaten bu suçu ilk kez işlemiyordu.

Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt.

O her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.

Arap şiirinde geleneksel kaside tarzında yaptığı yenilikle şöhret yapmıştır. Göçebe hayat yaşayan bedevî toplumunda "Atlâl” olarak adlandırılan ve sevgilinin bulunduğu kafilenin geçici olarak konakladığı ve bir müddet sonra terk ettiği yerlerde kalan kül ve diğer izler üzerine şiir söyleme geleneğini ilk o başlatmıştır. "Durun sevgiliden kalan izler üzerine ağlayalım” mısraıyla başlayan ünlü kaside onundur. Şiir ve şairlerin toplum nezdinde önemli bir yere sahip olduğu İslam öncesi Cahiliye devrinde, her yıl düzenlenen panayırlarda şiir yarışmaları tertip edilmekteydi. Burada seçilen en iyi yedi şiir Kâbe'nin duvarına asılmaktaydı. el-Muʻallakâtu's-Sebʻa (Yedi Askı) olarak adlandırılan bu şiirler içerisinde İmru'u'l-Kays'ın şiiri, birinci sırayı almıştır. O, şiirlerinde üstün hayal gücü ve eşsiz anlatımıyla pek çok şair için esin kaynağı olmuştur.

Mevlâna, İmru'u'l-Kays'ın başlattığı ve daha sonra pek çok Arap şairin geleneksel olarak sürdürdüğü sevgiliden kalan izler üzerine şiir söyleme geleneğine gönderme yaparak muhatabı olan Ayaz'a şöyle seslenir:

Ey Ayaz, sen de Araplar gibi viranelerde kalıntılara uzun uzadıya aşktan mı söz edeceksin.

Mevlâna, bir başka yerde daha İmru'u'l-Kays gibi Cahiliye dönemi şairlerinden ve şiiri Kabe'nin duvarına asılan Lebîd b. Rebîʻa'ya ait bir sözü, Arapça orijinal şekliyle alır Farsça şiirleri arasında kullanır.

Allah'tan başka her şey gider, her gelecek şey, bir zaman sonra gelir.

 


Yazarın Diğer Yazıları