KÜLTÜR VE EDEBİYATIMIZDA HAZAN ve HÜZÜN

İçinde bulunduğumuz şu günlerde bütün yönleriyle yaşadığımız sonbahar mevsimi için "Hazan” ifadesi çokça kullanılır. Bu mevsimde doğanın canlılığını yitirmesi üzerinden insanın herhangi bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığında yaşadığı hüzünle eşleştirilmiştir. Söylenen sözlerin daha anlamlı ve ritmik olabilmesi için çokça tercih edilen "Hazan” ve "Hüzün” kelimeleri güçlü bir armoni ve ahenk oluşturmaktadır. Adeta ikiz kardeş gibidirler.

Bildiğiniz gibi her şey zıddıyla kaimdir. Kötü, iyinin varlığı veya tersi iyi, kötünün varlığı sayesinde anlaşılır, idrak edilir. Aynı şekilde hazan sayesinde baharın varlığı ve değeri anlaşılır.

İki kelimenin etimolojisini yaparsak şöyle bir tablo ortaya çıkar: Hazan kelimesi, aslen sonbahar anlamında Farsça kökenli bir kelimedir. Hazanın ha harfi noktalıdır. Oysa hüzün kelimesi aslen Arapça olup hüznün h harfi noktasızdır.

Bu iki kelime, şairlerin büyülü ve etkileyici şiirler söylemesinde, adeta kelimelerle dans etmesinde önemli birer işlev görürler. Klasik edebiyatımızda bu konu dizelere taşınmış; hatta Divan Edebiyatında hazanı konu edinen şiirler için "Hazaniye” şeklinde bir terim oluşturulmuştur. Baharı konu edinen şiirler için söylenen "Bahariye” nin karşıtıdır. Bu türde şiir söyleyenlerin başında Baki ve Ahmet Paşa gibi şairler gelmektedir. Örnek olarak Baki'nin şu beytini verebiliriz: Eşcâr-ı bağ hırka-i tecrîde girdiler / Bâd-ı hazân el aldı çemende çenârdan?

Kanuni dönemi şairi olan Baki'nin ne yazık ki günümüz kuşağının anlayamadığı Osmanlıca Türkçesiyle yazılmış. Günümüz Türkçesine tercüme etmemiz gerekiyor. "Bahçedeki ağaçlar tecrit hırkasını giydiler (yapraklarını döküp adeta her şeyden soyutlandılar) / Çınar ve çimenin yerini hazan rüzgârı/yeli aldı.

Modern dönem edebiyatımızda manzum ve mensur metinlerde daha çok hüzün içerikli konularda bu iki kelime birlikte zikredilmiştir. Bu kısa köşe yazımızda detaylarına inemeyeceğimiz için sadece bir fikir vermek adına bazı genel bilgiler vermek istiyorum. Mehmet Rauf'un Eylül adlı romanı, adı üzerinde hazan mevsiminin gereği olarak aşkta yaşayan hüzün ve dramları anlatır. Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü adlı eseri yine adı üzerinde hazan mevsiminin doğal bir görünümü olan "yaprakların dökülmesi” üç kuşak bir ailenin hüzün dolu hayatını konu edinir.

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları hazana benzetir. Bülbül adlı şiirinde bu kelimeyi çokça kullanır: Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım! / Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;

Yahya Kemal Beyatlı, Hazan Bahçeleri adlı şiirinde "Kalbim yine üzgün, seni andım ta derinden. Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden.” Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hazan Bülbülü; Ayşe Kulin, Hazan; Gani Türk, Hazan Kıyısında Aşk adlı eserlerindeki hâkim duygu hazan ve hüzündür. Öyle ki bu, eserlerinin adlarına da yansımıştır.

Genelde şiirlerden bestelenen şarkı sözlerinde de hazan kelimesine rastlamaktayız. Mesela Şekip Ayhan Özışık'ın "Yine hazan mevsimi geldi. Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek. Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde hüsranını yalnız çekecek.” Sezen Aksu'nun seslendirdiği şu şarkı sözünde de hazan ve hüzün vardır: "Yoruldum alınmaktan kırılmaktan/yıllar yılı peşinde kovuldum cennetten cehennemden/ öldüm öldüm dirildim içimde/ içimde sen her su veren ele/bende hazan, bende hüzün, dert bende.

Hazanlarınızın en kısa zamanda baharlara dönüşmesi dileğimle.


Yazarın Diğer Yazıları