DÜNYA EDEBİYATLARINDA KÖY VE KÖYLÜ İNSAN

Köyler, dünya ülkelerinin genelinde nüfusun çok az kısmını (yüzde 20 civarında) barındırırlar. Gelişen teknoloji ve ekonomik şartların sonucu olarak köyden şehre yapılan göçlerle bu oranın daha da düşeceği kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla buralar üzerine yapılan edebi faaliyetler de sınırlı olacaktır.

Köy ve köylü insan, edebiyatta ülkelerin geçirdiği siyasi şartlar çerçevesinde, köyün doğal güzellikleri coğrafi konumu, dilleri, kültürleri, gelenek ve görenekleri, yazarların buralara aidiyeti gibi birbirinden farklı şekillerde yer alır.

Türk edebiyatında 1930'lu yıllardan itibaren köy teması işlenmeye başlar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban adlı eseri, köylü ve aydın arasındaki çatışmayı işlerken, köy yaşamının zorluklarını ve köylünün yaşam mücadelesini gerçekçi bir şekilde gözler önüne serer. Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü, Kaplumbağalar ve Tırpan gibi eserleri ise köy insanını doğayla, toplumla ve devletle olan ilişkileri üzerinden ele alır. Baykurt, köy insanının sessiz direnişini ve varoluş çabasını derin bir empatiyle işler. Yaşar Kemal'in İnce Memed ve Ortadirek gibi romanlarında köy hayatı ve köylü insanın feodal yapı içerisindeki mücadelesi anlatılır. Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerine adlı eserinde tarım işçileri başta olmak üzere köylü insanın tutkuları ile çaresizlikleri arasında yaşadığı gelgitler anlatılır. Şevket Süreyya Aydemir'in Toprak Uyanırsa adlı romanı köylü insanın toplumsal birlikteliğe yaptığı katkıyı anlatır.

Köy hayatını içeren bazı romanlar filme uyarlanmıştır. Yaşar Kemal'in Yılanı Öldürseler ve Ağrı Dağı Efsanesi, Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü ve Umut Üzümleri, Necati Cumali'nin Susuz Yaz, Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf, Halide Edip Adıvar'ın Vurun Kahpeye adlı romanları sinemaya aktarılarak izleyicilere sunulmuştur

1950'li yıllardan itibaren Türkiye'de hâkim yönetim ve dönemin şartları doğrultusunda toplumsal gerçekçi diye adlandırılan sosyalist düşünce ekseninde ideolojik bir yaklaşımla kırsal bölgelerdeki sınıf farklılıkları, yoksulluk, feodal yapılar ele alınmıştır. Bu konularda da esin kaynağı daha çok Rus yazarları olmuştur.

Ünlü Rus yazarı Tolstoy, Anna Karenina ve Diriliş adlı romanlarında köylülerin toprağa olan bağlılıkları, sınıfsal eşitsizlikler ve ahlaki çatışmalar ele alınır. Yine Maksim Gorki'nin Ana adlı eserinde köylülerin adalet arayışı ve toplumsal değişim umutları güçlü bir şekilde hissedilir.

Arap edebiyatında 20. Yüzyılın başlarından itibaren bu tema işlenmiştir. Arap edebiyatçıları köyü bir huzur ve saflık mekânı olarak idealize ederler. Kentin karmaşasına ve yozlaşmasına karşı köy, doğayla uyum içinde yaşayan bir toplumun simgesi olarak sunulur.  Bir diğer önemli konu ise köyden kente göç eden insanların yaşadığı kimlik bunalımı olmuştur. Tayyib Salih, Kuzeye Göç Mevsimi ve Abdurrahman Munif,  Merzuk Cinayeti ve Mevsimler adlı eserinde, siyasi düşünceleri sebebiyle fişlenmiş ve ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış bir Arap aydın ve bir Arap köylüsünün tanışmaları üzerinden doğu-batı çatışması, kentleşme, sanayileşme, taşra-kent çatışması gibi konuları ele alır. Taha Hüseyin'in el-Eyyam adlı eserinde kendi şahsı üzerinden köyde yaşayan gözleri görmeyen fakir bir çocuğun hayata tutunması ve eğitim uğrunda yaptığı mücadelesi ele alınır. Mahmud Teymur'un eserlerinde Mısır köylerindeki kırsal yaşam edebiyat sahnesine taşınır. Yusuf İdris'in el-Haram adlı eserinde Mısır köylerindeki toplumsal sorunlar ele alınır. Gassan Kenefani'nin Güneşteki Adamlar adlı eserinde ise, köyden şehre göç ve kimlik arayışı anlatılır.

Latin Amerika edebiyatında Gabriel García Márquez, büyülü gerçekçilikle harmanladığı eserlerinde köy hayatını mistik bir atmosfer içinde sunar. Yüzyıllık Yalnızlık, köyün ve köylülerin kaderle, tarihsel döngülerle olan ilişkisini ele alır. Márquez'in köyleri, yalnızca bir coğrafi mekân değil, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerinde bir yolculuğun sembolüdür.

.

 


Yazarın Diğer Yazıları