KIR AĞASI
PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
Konya’da etliekmek savaşları-2
SURİYE’YE “OSMANLI YÖNETİM MODELİ” LAZIMDIR.
HRİSTİYAN BİR KOMŞUN NAMAZ KILSA NE DERSİN?
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Bitcoin altına rakip olabilir mi?
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
Yeni Bir Yıla
“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Yüce rabbimizin belli bir gaye ile yarattığı Hz. Adem ve kavminden gelen insanların asırlar içerisinde dünya üzerinde yayıldıkları ve birbirinden farklı kültürleri oluşturdukları hepimizin malumu bir gerçektir. Mensubu olmakla iftihar ettiğimiz İslam bayrağı altında asırlardır kültürel birliktelik yaşadığımız ve ecdatın elsine-i selase (üç dil) olarak adlandırdığı Türkçe, Arapça ve Farsça konuşan toplumların kültürel yapılarında karşılıklı etkilenmeler çok fazla olmuştur. Bu etkilenmeleri burada bir iki sayfayla ifade etmek mümkün değil. Fars kültürünü dışarıda bırakarak sadece Arap kültüründe Türk kültürünün izleri konusunda bazı şeyleri sizlere aktarmak istiyorum.
Kaynaklarda İslam'dan önce bir etkilenmenin başladığı rivayet edilir. Evs b. Hacer ve Şemmah b. Dırar gibi Arap şairlerinin Türklerin askeri kahramanlıklarından etkilendikleri ve bunu dizelerine taşıdıkları belirtilir. Ancak daha çok Miladi 751'de vuku bulan Talas Savaşı'yla birlikte Türklerin Müslüman olmaları ve Arap kültürüyle yakınlaşmaya başladıklarını söyleyebiliriz. Emeviler döneminden ziyade daha çok Abbasi Döneminde Müslüman olan Türkler, XI. Yüzyıldan itibaren batıya doğru ilerlerken İslâm âleminin her tarafından Bağdat'a yönelen edebiyatçı ve ilim adamları burayı Ortaçağ'ın en ünlü ilim ve kültür merkezi haline getirmişlerdi. Farabi ve İbn Sina gibi bilginler, Bağdat'ta kaldıkları gibi İmam Gazali Nizamiye Medresesinde hocalık yapmış, ünlü Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud da Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı Divânu Lugati't-Türk'ü muhtemelen 470 (1077)'te Bağdat'ta Halife Muktedi Biemrillah'ın oğlu Ebu'l-Kasım Abdullah'a takdim etmiştir.
Ömrünün büyük bir bölümünü Konya'mızda geçiren birbirinden değerleri eserleri burada veren Mevlâna'nın ortaya koyduğu sevgi ve hoşgörü anlayışı dil, din, mezhep, ırk ve kültür farklılıklarını aşarak insanlığı daha geniş bir ortak paydada birleştirmeyi amaç edinmesi, Doğuda ve Batıda büyük bir ilgiye mazhar olmasına sebep olmuştur. Selçuklu dönemi şairi olan Mevlana'nın düşüncelerinin yayıldığı mekânlar olarak tasarlanan Mevlihaneler, aynı zamanda Türk kültürünün de yayılma imkanını bulduğu yerler olmuştur.
Çoğunlukla Arap nüfusun yaşadığı Şam, Halep, Kahire, Trablusşam gibi pek çok şehirde bulunan Mevlevihaneler, özellikle Selçuklular ve Memlukluler döneminde Mevlâna düşüncesinin en yaygın biçimde kabul görmesine sebep olmuştur. Adeta bir "Türk Kültür Evi” olarak hizmet vermişlerdir. Pek çoğunda Türkçe konuşulduğu ve Türkçe eğitim verildiği Türk yemeklerinin piştiği ve Türk Musikisinin icra edildiği ifade edilmektedir. Bu Mevlevihanelerde birçok Türk görev yapmış ve hemen bitişiklerinde yer alan "Hamuşan” diye adlandırılan kabristanlarda birçok Türk'ün kabirleri vardır.
Kahire'de bulunduğum yıllarda Mevlevi ayini veya semadan esinlenmiş "Tannura” denen bir folklorik dans gösterisini izlemiştim. Daha sonra bu ekip Konya'ya gelmiş Fuar alanında bir gösteri yapmıştı. İzleyen Konyalılar Mevlevi giysi ve musikisinin ülke dışına yayıldığını gözlemlemişlerdi.
Geçmişten günümüze Arap dünyasında pek çok âlim, edebiyatçı Türkçe eserler vermişlerdir. Bunlar arasında kendisiyle görüşme ve mülakat yapma imkânını bulduğum ve Türkçe şiir divanı olan Prof. Dr. Hüseyin Mucib el-Mısri'yi özellikle anmak istiyorum. Kendisini Türkiye aşığı olarak gören Prof. Dr. Hüseyin Mûcib el-Mısrî çalışmalarında İkbâl, Hâfız, Sâdi, Yûnus gibi şahsiyetlerin yanında Mevlâna'ya da yer vermiştir.
Başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere bulunduğumuz birçok Arap ülkesinde çoğunlukla Türk asıllı olduğu kabul edilen Nasrettin Hoca nüktedan ve espritüel kişiliğiyle çok tanınan bir şahsiyettir. Fıkraları dilden dile dolaşmaktadır. Ünü ve fıkraları dünyanın pek çok yerine yayılan Nasreddin Hoca, dünyanın farklı yerlerinde farklı isimlerle anılmaktadır. Türk dünyasında Nasreddin Ependi, Molla Nasraddin Hoja, Nasraddin Apandi gibi adlarla, Arap dünyasında ise "Cuha” diye anılmıştır. Bu kişinin Emeviler döneminde yaşamış Ebu'l-Gusn Duceyn adında biri olduğu rivayet edilmektedir.
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
ŞEB-İ ARÛS YOKSA ŞEB-İ URS MU?
DÜNYA EDEBİYATLARINDA KÖY VE KÖYLÜ İNSAN
DÜNYA EDEBİYATLARINDA ŞEHİR VE ŞEHİRLİ İNSAN
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
ABDULHAK HAMİD VE MAKBER ADLI ŞİİRİ
MUTLU OLMAK MI YOKSA HUZURLU OLMAK MI?
MEHMET ÂKİF’TE GURBET TEMASI 2
MEHMET ÂKİF’TE GURBET TEMASI 1