YERLİ SİLAH FABRİKASI NASIL İMHA EDİLDİ?

Osmanlı ordusunun unutulmayan güzide paşalarından birisi olan NURİ KILLIGİL cumhuriyet döneminde yatırımcı ve sanâyici olarak silah üratimine başladı. Enver Paşa'nın kardeşi idi. Devletini milletini seven Rus, İngiliz düşmanı olan paşa Afrika Grupları Komutanı olarak Kasım 1914'te Afrika'ya gönderilmiş ve bir süre orada görev yapmış, 1917'de Kafkas İslam Ordusu komutanlığına getirilmeş, Bakü ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtarmıştı. Ardından Anadolu'ya geçmiş, Kazım Karabekir'ın kolordusuna katılmıştı. Mondros Antlaşması sonrası çağrıldığı İstanbul'da İngilizler tarafından tutuklanıp Batum'da hapsedilmişti.

Yerli ve milli silah sanayisinin temellerini attı ama içimizdeki Batı uşakları ona silah fabrikasını mezar ettiler.

24 Mart 1949 tarihinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü başkanlığındaki Bakanlar Kurulu Ankara'da alelacele toplandı, İSRAİL DEVLETİNİN ‘DERHAL' TANINMASINI KARARLAŞTIRDI. Kararda neden ‘derhal' kelimesinin kullanıldığını bilenler biliyordu elbette. Bilmeyenlere anlatalım…

Belgesi Devlet Arşivleri'nde bulunan karar metni aynen şöyleydi: "İsrail devletinin derhal tanınması; Dışişleri Bakanlığının 24/3/1949 tarihli ve 35970/115 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 24/3/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.” Altında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları bulunan karar metni ertesi gün gazetelerde de neşredilmiş, böylece Türkiye'nin bir süredir tereddütler yaşadığı İsrail politikası da netleşmiştir. Dışişleri Bakanlığının istek yazısı ile kararın Bakanlar Kurulu'ndan çıkması aynı gün, şimşek hızıyla gerçekleşmişti.

Ne kadar gariptir ki tam da Bakanlar Kurulu karanının imzalandığı gün İsrail'e karşı mücadele etmekte olan Araplara, bu arada Filistinlilere silah sattığı için Haliç'teki silah ve cephane fabrikasıyla beraber kendisi de havaya uçuruldu, 27 işçisinin parçalanmış ve kömürleşmiş cesetleri Edirnekapı Şehitliği'nin sessiz sedasız defnedildi.

Cenaze namazı Diyanet İşleri Başkanlığı'na yukarıdan yapılan siyasî baskılar yüzünden kılınamadı. Ömer Nasuhi Bilmen'in bulunduğu İstanbul Müftülüğü vücudun büyük bir kısmı parçalanmış olduğu için cenaze namazının kılınmasının caiz olmadığına karar verdi:

"İstanbul Müftülüğü, ceset parçası üzerine cenaze namazı kılınamayacağını bildirdi. Nuri Paşa ailesi, Sütlüce sahilinde bulunan ve Nuri Paşaya ait olduğu iddia edilen ceset parçası için cenaze merasimi yapamayacak” (Yeni Sabah, 23 Mart 1949).

 

Türkiye savunma sanayisinin kurucusu Nuri Killigil, 1940'larda İstanbul'da kurduğu fabrikada top, havan, uçaksavar mermi ve tapalarının yanı sıra uçak bombaları imal ederek özel sektörde yerli harp sanayisinin gelişmesine ve Türk ordusunun ateş gücünün artırılmasına katkı sağlayan ilk girişimcilerden biri.

Savaşçı bir ailede 1890 yılında doğan Nuri Killigil, tıpkı ağabeyi Enver Paşa ve Kut'ül Amare kahramanı amcası Halil (Kut) Paşa gibi bir asker olarak yetişti.

Trablusgarp'a gönderilen gönüllü subaylar arasında yer aldı ve I. Dünya Savaşı öncesi yüzbaşılığa kadar yükseldi. Savaş alanındaki başarılarından dolayı 28 yaşındayken yarbay rütbesine terfi ettirildi.

Afrika Grupları Komutanı olarak Kasım 1914'te Afrika'ya gönderildi ve bir süre orada görev yaptı.

Mondros Antlaşması sonrası çağrıldığı İstanbul'da İngilizler tarafından tutuklanıp Batum'da hapsedildi. Batum'da hapisten kaçarak Kızıl Ordu'ya karşı savaştı.

1925 yılında yarbay rütbesiyle emekliliği onaylandı ve 29 Şubat 1929'da Kurtuluş Savaşı'ndaki hizmetleri için Nuri Paşa'ya İstiklal Madalyası verildi.

1940'lı yıllarda Zeytinburnu'ndaki demir eşya fabrikasında çeşitli metal eşyaların yanı sıra silah, tapa ve mermi üretmeye başladı. Zeytinburnu fabrikasını Haziran 1946'da kapatarak Sütlüce'ye taşıdı ve Türkiye'nin ilk özel savunma şirketini kurdu. Fabrikayı geliştirerek matara, gaz maskesi, çelik başlık, soba gibi eşyaların yanında tabanca, 81 milimetre havan, mühimmat, tapa, uçak bombası, tahrip kalıpları da üretti.

Kısıtlı imkânlar ve zor şartlar altında ürettiği silah ve mühimmatı, Milli Savunma Bakanlığına sattığı gibi yurt dışına, Mısır, Filistin, Pakistan, Suriye gibi ülkelere de ihraç etti.

Dünya silah lobisinin birtakım hamleleriyle Nuri Killigil'in silah üretimi engellenmeye başladı. Hatta bu çabalar, fabrikanın kapanma aşamasına gelmesine neden oldu.

İsrail'in kuruluşu ve sonrasında, Filistinlilere ve bölgedeki diğer Arap ülkelerine silah satması, Nuri Paşa'nın üzerindeki baskıların ve engellerin artmasına yol açtı.

Fabrikasındaki üretimden rahatsız olan bazı çevrelerin baskıları sonucu silah üretemeyeceğini açıkladı ama üretimine gizlice devam etti.

Nuri Paşa, silah fabrikasında çizimini bizzat yaptığı ve kendi adını verdiği Nuri Killigil tabancasını üretti. Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabanca o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında yer aldı.

Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabanca o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında yer aldı. Nuri Killigil'in ürettiği silahın modeli ve teknik mekanizması o kadar iyiydi ki, İtalyan silah üretici Bernardelli tarafından kopyalanıp, 1980'lere kadar kullanıldı.

2 Mart 1949'da sahibi olduğu fabrikada sabotaj olduğu düşünülen büyük bir patlama meydana geldi ve aralarında Nuri Killigil'in de bulunduğu 27 kişi bu patlamada hayatını kaybetti. İsrail'in kurulmasına karşı çıkarak Filistinlilere destek veren, Arap ülkelerine silah satan Nuri Killigil'in fabrikasında bu şekilde bir patlama gerçekleşmesi ve Killigil'in bu patlamada hayatını kaybetmesi suikast iddialarını günümüze kadar getirdi. Olayın ihmalden mi sabotajdan mı kaynaklandığı o günlerden itibaren tartışılmaya devam edildi. Kapsamlı itfaiye ve adli tıp raporlarına ulaşılmayan patlama ile ilgili TBMM kapalı oturumunda Başbakan Şemsettin Günaltay, milletvekillerini bilgilendirdi. Ancak tutanaklar üzerinde gizlilik kararı olduğundan Killigil'in ölümündeki ve patlamadaki sır perdesi aralanamadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 Ocak 2019'da yaptığı bir konuşmada, ”Nuri Killigil'in silah fabrikasının bir sabotajla ortadan kaldırılıp kendisinin şehit edilmesi de tarihimizin bir başka karanlık sayfasıdır.” ifadelerini kullandı.

 

Serdar Aslan Sönmez'den alıntı. (07 EYLÜL 2021)


Yazarın Diğer Yazıları