DESTİMÂL

İçim içime sığmıyor. Hakikaten beden kumaşının kalbe dar geldiğini hissediyorum.
  " Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım”Nurullah Genç, mısrası kalbimde, sürekli bir salavat dilimde yollardayım…
  " Kar yolları kapatacakmış” haberleri geliyor. O zaman bir gece önceden gidelim. Yeter ki orada olalım. Sonra orada mahsur kalsak da fark etmez.
   Yavuz Sultan Selim Han;  Mısır'ı fethedip islam halifesi olduğunda, mukaddes emanetler( peygamber efendimize(s.a.v) ve sahabelere ait özel eşyalar) İstanbul'a Topkapı sarayı'na getirtiliyor. Has odada tutuluyor.
    Bunların en kıymetlisi de peygamber efendimizin(s.a.v) üzerinden çıkartarak Kab bin Zübeyir( radıyallahu anh)'a hediye ettiği Hırkay-ı saadeti. 
   Bin beş  yüzlü yıllardan bugüne kadar her yıl Ramazan ayının on beşinde destimâl (mendil)törenleri yapılıyor.
   Sarayda ipek kumaşlar enderun talebeleri tarafından yıl boyunca tuzlu suda yıkanıp ütülenip, kolalanıyor ve üzerine baskılar yapılarak hazırlanıyor.
   Padişah tarafından özellikle hayır sahiplerine ve halkın çeşitli kademesinden kişilere Ramazan ayının on beşinde Hırkay-ı Saadete sürülerek hediye ediliyor. Bu törene davet edilenler çevresi tarafından hacca uğurlanır gibi uğurlanıp , mukaddes emanete sürülmüş mendil bekleniyor.
   Günümüzde de devam eden bu törene katılmak,  yaşarken arzu ettiğim özel bir istekti . Öyle ya;  biz O'nu gören bir göz olamadık. O'nu seyreden bir bakışımız olmadı . 
   Hasreti biz, yudum yudum içen Karanlı Veysel'den öğrendik. Adı geçtiği yerde sahabelerimizi taklit ederek, elimizi kalbimizin üzerine koyduk. Onlar hızlanan kalplerini dindirmek için bunu yapıyorlardı. Biz de öyle olsun istedik, binlerce selam gönderdik …
    Hasret ince bir sızı ;sevdiğinizin sözü, eşyası ,bastığı toprak sızına şifa..
    Hırka- i Saadet yüzyıllar sonra gelenlere sevdiğinden bir parçayı soluma fırsatı sunuyor ve muazzam bir sevinç oluyor.
    Saat yaklaştıkça heyecanım daha da arttı. Elimi nereye koysam bilemez oldum. Özel bir kıyafet giymek istedim. O'nun gül hırkasını görmek sanki onu görmekti.
    İşte adım adım yaklaşıyorum. Altın bir mahfaza içinde; etrafında sürekli sesli salavat getiren imamlar.. Destimâli Hırkay-ı Saadete sürüp elime verdiler. Anında kalbimin üzerine bastırdım. Adım atamıyorum , gözlerimi ayırmak istemiyorum. Hafif kırçıllı siyaha yakın bir renkte Hırkay-ı Saadet.
    İlerlemem gerekiyor. Tamam işte beklenen misafir, gözyaşlarım sevdiğini bir kez görenin neşesiyle akıyor. Durduramıyorum…
    Daha sonra has odadaki diğer emanetleri; Efendimizin(s.a.v) Uhud' da şehit olan mübarek dişi altın bir mahfaza içinde. Yine aklıma Üveysi Karan geliyor. Dişinin kırıldığı haberini alınca, aynı acıyı tadayım diye dişini söken Veysel Karani.. Ah !Sen bize hasretin, sevmenin okulunu açtın…
    Fatima annemizin duvağının bir parçası, küçücük sandığı, elbisesi, efendimizin kılıcı, 4 halifemizin ve Seyfullah Halid bin Velid'in kılıçları, Efendimizin devlet başkanlarına gönderdiği islam'a davet mektupları, küçük deri parçalarında yazılı ilk sureler, Hüseyin efendimizin kanlı gömleğinin bir parçası ve şairlerin yüz sürsem ayağının tozuna diye beyitler yazdığı mübarek nalinleri (ayakkabı)…
    Has oda bitip dışarıya çıkarken bir hüzün; bitmesin, biraz daha kalayım yalvarışı ama hangi sevdaya doyuldu ki?…
    Destimalim kalbimin üzerinde, toprakla buluştuğumda yanımda olması kararıyla, soludukça seviniyorum.
   Topkapı'dan ayrılıp, sevinçle tüm Ramazan herkese açık olan Veysel Karani hazretlerine gönderilen Hırkayı Şerife gidiyorum …
    İki ziyaretin sevinciyle otelime gelip, ilk iş şükür secdesi, sonra destimali açıp, öperek okuyorum .
   Türkçesi :
"Hazreti Peygamberin hırkasına feleğin mavi atlası( gökyüzü) paspas bile olamaz.
  Eteğine yüz sürüp, öperek yalvar ümmetlerin şefaatçisine ..”
   Sevgiliden gelen bir râzılık mendili sevdalıları hoşnut eder.
   Ey kıyamete kadar sevdası bitmeyecek olan Gül Nebi (s.a.v); o müthiş günde bir razılık  ikramın nasibimiz olur mu?..
  Gül çehreni görmek vuslatımız olur mu?…
 

Yazarın Diğer Yazıları