YAŞADIKÇA

Hayat; şiirlerde, romanlarda, hikâyelerde, türkülerde görüp duyduklarımız, kendi yaşadıklarımız, doğumdan itibaren ölünceye kadar geçirdiğimiz zaman. Ağladıklarımız, güldüklerimiz, sevindiklerimiz, başarılarımız, başarısızlıklarımız, övünmelerimiz, dövünmelerimiz, annemizden, babamızdan, komşumuzdan, akrabamızdan, arkadaş ve dostlarımızdan edindiklerimiz…

Hayat; kendi gözümüzle gördüğümüz, kendi aklımızla düşündüğümüz, kendi mantığımızla verdiğimiz kararlardır. Elbette teknolojiden yararlanılacak, tabii ki, zamanın gerektirdiği araç ve gereçleri kullanacağız. Ama yerli yerinde kullanmak şart. Bıçakla ekmek kesersen yararlı, adam öldürürsen zararlı. Çağın icabı olan şeyleri de, aklı kullanarak kullanmak, aşırıya kaçmamak gereklidir. Bu yüzden; "”yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz”, "işlerin hayırlı olanı, orta yolda olandır”…ilkelerine uymak, hayatı tatlı kılmaktır.   

Hayat; başkasının aklıyla hareket etmemek, aklı kiraya vermemek, "el alem ne der” değil, "Allah ne der” diyebilmektir.

Hayat, sadece yemekten, içmekten, zevk sefa etmekten ibaret değil.

Hayatı; midesinden, cinsel organından ibaret görenler, hayatın kıymetini bilmeyen, hakka isyan bayrağı çekenlerdir.

Hayat; Allah'ın istediği doğrultuda yaşamaktır, bizzat aklı kullanmak, yaratanın verdiği beyni, hak istikamette değerlendirmektir.

Her birimizin geçtiği köprü, hepimizin kullandığı ortak alan, kadınımızla, erkeğimizle, genç ve yaşlımızla, Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla, Türkiyeli ve dünyamızla içinde olduğumuz, olmazsa olmazlarımızdandır hayat.

"Hayat nedir?” diye sorduğumuz insanların çoğunun cevabı budur. Hayatı sadece, yeme, içme, gezme, yatıp, kalkma, zevk ü sefa etme olarak görenler de var. Yaşam veya hayat denilen zaman süreci, bir başka deyişle; ömürdür.

Doğarız, bebeklik yaşarız, genç oluruz, yaşlanır ve bir gün ölürüz. Hayat, adeta mevsimler gibidir. Mevsimlerden ilkbahar; doğum, gençlik ve yeniden dirilişi, yaz; Olgunluk, dinamizm ve kudreti, Güz; yaşlılık, iş görememe ve piri faniliği, kış; ölümü ve şeb-i arusu temsil eder.

Hayatımızı süsleyen, yaşama sevinci veren, mutsuzluğu, umutsuzluğu bir kenara atan, karamsarlığa veda eden, dimdik ayakta durmaya vesile olan ilke diyebileceğimiz hususlar vardır. Bunlardan birkaç tanesini sayacak olursak şunlar çıkar karşımıza;

Ne yöne gidersen git, doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

"Allah rızası için çalışmak”. Allah rızasını açalım; Yaptığın işi sadece hasbi olarak yap. Hesabi, çıkar amaçlı, menfaat temin edici yöntemlerden uzak kal.

İnsanları yargılayıcı olma. Konuşurken; "sen”  sözünü sık sık dile getirme. Parmak sallayarak konuşma. Parmak sallayarak konuşmak, tehdit anlamı taşır.

 

Kimseyi küçük görme. Kendini kaf dağında sanma. Karşındaki muhataplarına hakaret etme. Sevdiklerini, inandıklarını tahkir etme. Unutma ki başkasının tanrısına söversen, o da senin tanrına ve kutsalına söver.

Kendin için istediğini başkaları için de iste.

Bir kötülük gördüğün zaman; elinle değiştir. Buna gücün yetmezse dilinle değiştir. Buna da gücün yetmezse kalben buüzet (Öfkelen, kız). Bu sonuncusu imanı zayıf olanların işidir.  

Yapmadığınızı söylemeyiniz. İki yüzlü, riyakar olmayınız. Ya olduğunuz gibi görünün, ya göründüğünüz gibi olun.

Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.

Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.

Hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca, şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

Dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Kainattatki her zerrede Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu anda burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

 

Bir Türlü! (Samimiyetsizlik üstüne)

 

Komşuluklar öldü, şimdi mezarda,

İnsanlık satılmaz, hiç bir pazarda,

Dostluğu sevgiyi, kitap yazar da,

Sohbete gelecek, yol yok bir türlü!

 

Hal hatır mesajla, sorulur oldu,

Ticaret mesajla görülür oldu,

Ataya mesajla varılır oldu,

Yüzlere gülecek, hal yok bir türlü!

 

Gecenin bir vakti, uykuyu böler,

Sanal âlemlerin zehrine dalar,

Kendini bir anda, gayyada bulur,

Samimi kalacak, el yok bir türlü!

 

Tefekkür etmeyi, kenara attık,

Kelamı unuttuk, battıkça battık,

Dilârâ canları, ucuza sattık,

Huzuru bulacak, dil yok bir türlü!

 

Sırça köşk yıkıldı, inkisar kaldı,

Harabeye dönen, bir hisar kaldı,

Gözyaşları aktı, ah u zar kaldı,

Neşeler salacak, dal yok bir türlü!


Yazarın Diğer Yazıları