Yarın Bayram

Bayram Günleri!
 
Kirlenen ruhlara rahmetler yağar,
Kararan güneşi gündüzler sağar,
Mutsuz gönüllere umutlar ağar,
Bayram günleri!
 
Ölü toprağın dirildiği an,
Bahçeden gülün derildiği an,
Berat defterinin verildiği an, 
Bayram günleri!
 
Yıkık boyunlar tebessüm eder,
Küsler, kırgınlar teşerrüf eder,
Selamla birbirine hürmetler diler,
Bayram günleri!
 
Küçük, büyük herkes el ele..
Kibir yok, riya yok, hele velvele..
Esamisi okunmaz,
Bayram günleri!
 
Bir güzelliği daha geride bıraktık. Her bayram, kandil, ramazan hazırlığı ve toplumları bir araya getiren çimento kabilinden olan bu güzellikler; birbirini göremeyen, muhabbet etme imkânı bulamayan, hasret giderme durumunda kalamayanlar için bulunmaz bir fırsattır. 
Bayramı tatil olarak düşünmek aslında bayramın güzelliğinden haberdar olamamak demektir. Annelerimiz, babalarımız, dede ve ninelerimiz, uzakta olan yakınlarımız, yılda iki kere gelen bu kaynaşma zamanını iple çekiyor! Elbette tatil de yapılacak, tabii ki; dinlenmek, hayatın sıkıcı ortamından kurtulup kafamızı dinlemeye de ihtiyacımız var. Ancak anlayamadığımız veya bile bile yanlışa düştüğümüz bir şey var; bayramı; deniz, orman, başka diyarlara gitmek, bomboş vakit geçirmek, akrabalardan, eş ve dosttan uzaklara gitmek biçiminde anlıyoruz. Bayram dışındaki zamanlarda bu mekanlara da gidilebilir. Gidilmeli de. Zira seyahatte sağlık vardır. Gezmek, bilgi ve görgümüzü artırır. 
Bayramlarda ve birlikte bulunulması gereken zamanlarda bir arada bulunmadıktan sonra; akrabalığın, tanıdık olmanın bir anlamı oluyor mu? “insan, insanın ağısını alır” der büyüklerimiz. Hiçbir şey yapmamış da olsak, bir araya gelip dağılmak bile bir berekettir. İnsanların fiziki yakınlığı, nefeslerini hissetmeleri, hata da yapsalar bir şeyler paylaşmaları kadar mutluluk veren bir durum olabilir mi? 
İnternet çıkınca sanal arkadaşlıklar da gündeme geldi! Yalnız adı üstünde, “sanal”. Sanal, hiç gerçek gibi olur mu? Arkadaşlıklar, derneklerde, vakıflarda, teşkilatlarda birlikte bulunmalar; hem insanın stresini alır, hem de topluma hizmet etmenin hazzını tadar. Hiçbir kimse; “ne yapayım arkadaşım yok” deme lüksüne sahip değil. Bunun için dinimiz; cemaatle namazı emreder. Ömürde bir defa durumu iyi olanların hacca gitmesini şart koşar. Zekat vererek, başka insanlarla birlikte olmanın, oruçla insanlara yakınlaşmanın güzelliklerini benimsetir. Sadaka taşlarıyla kendimize Müslüman olmadığımızı ortaya koymuş oluruz.      
Günümüz insanında stres yoğunlukta! Bu; yalnızlık, armudun sapı üzümün çöpü var ve kendini dinlemekten kaynaklanan bir hastalıktır. Halbuki bizim kültürümüz buna çareyi bulmuştur; birlikte olmak, cemaat anlayışı, toplum içine karışmak, başkalarının derdiyle dertlenmek, veren el olmak! Vermeyen, kendine yaşamaya çalışan, toplumdan uzak kalanlar; başkalarına örnek olamazlar, kendinden sonra gelenlere iyi bir kültür mirası bırakamazlar. 
Şöyle bir etrafımıza bakarsak; mutlu, neşeli, huzurlu olanların; başkalarıyla barışık, daima topluma hizmeti şiar edinenler olduğunu görürüz. Hülasa; toplumdan uzak kalmamak, insanlara el uzatmak, arkadaş edinmek ve arkadaşları kusursuz görmemek, hayırlı işlerde yarışmayı ibadet saymak hayata sağlam basmayı gerektirir. Herkese iyi bayramlar! 
 

Yazarın Diğer Yazıları