“Viyana Formatı”; Suriye’deki iç savaşa siyasi çözüm bulmak amacıyla ABD ve Rusya’nın girişimleriyle Viyana’da düzenlenen ve Esed rejimine destek veren İran’ın ilk kez katıldığı uluslararası görüşmelerin adıdır.
'Viyana formatı' olarak anılan Suriye görüşmelerine Rusya, ABD, Suudi Arabistan, Türkiye, İran, Mısır, Katar, Lübnan, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın dışişleri bakanları katılıyor.
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, “Suriye’deki katliamlardan sorumlu tuttuğu Esed’in iktidarı bırakması gerekir. Yüz binlerce Suriyelinin ölmesi, milyonlarca Suriyelinin sığınmacı haline gelmesi gerçek bir felaket. Ve bu felaketin asıl sorumlusu Beşşar Esed’dir”. Diyor.
Suriye konusunda belirleyici rol oynayan tüm ülkelerin ilk kez bir araya geldikleri önemli ve yaklaşık 8 saat süren görüşmelerde birçok konuyu ele alındı.
Toplantının yapılması değil, toplantıdan somut bir sonucun çıkması önemli. Fakat, her ülkeden değişik bir görüş ve sonuç alınmayan bir düşünce çıkıyor! Kimisi; “Beşşar Esed’in, Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını” belirtiyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Suriye'de sağlanacak ateşkes için uluslararası güçlere tekliflerini ilettiklerini ve yanıt beklediklerini” söylüyor.
Lavrov, ateşkes teklifini uluslararası güçlere sunduğunu ve cevap beklediklerini belirtiyor.
Kerry, "Suriye'de olup biten her şey hakkında ciddi bir görüşme yapacağız" ifadesini kullanıyor.
Rusya: “Kürtler, Suriye'nin geleceğinde söz sahibi olmalı, PYD'nin Cenevre görüşmelerinin dışında tutulmaması gerekir” diyor.
Türkiye Suriye konusunda yıllardır; “siyasi çözüm" ifadelerini kullanıyor ve; Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor.
Görüldüğü üzere Suriye konusunda kafalar karışık. Rusya; “Kürtler, Suriye konusunda söz sahibi olmalı” derken, Türkmenleri nereye koyacaksınız? Bir kesime yer açarken, diğer kesimi asimilasyona mı uğratacaksınız? Yurdundan, vatanından kovacak mısınız?
Meseleyi en iyi ve ilerde tekrar nüksetmeyecek biçimde Türkiye ortaya koyuyor; “Suriye’nin toprak bütünlüğü”. Uzak ülkelerden, okyanus ötelerinden Suriye’ye gelen ülkelerin akıllarında; Suriye’deki zenginliklerden nasıl yararlanırım? Nasıl olur da, Orta Doğu’daki hakimiyete ben de ortak olurum, dahası, Orta Doğu’da; barışın sağlanmaması, terörün devamı için ne gibi tedbirler ve sinsi planlar yürütürüm…
Burada rol model olacak olan, en uzun sınıra sahip ve en yakın komşu durumundaki Türkiye’nin alacağı ve uygulayacağı siyaset önemli. Bu, hem tarih boyu süren bir komşuluk ilişkisini, hem de uzun bir ilişkiler yumağının en zararsız biçimde sonuçlanmasını ve devamını gerektirir.
ABD ile Rusya’nın, “anlaştık” demeleri, Suriye konusunun kesin olarak barışla sonuçlanacağını gerektirir mi? Bilemiyorum. Bu konuda devletlerin kafasının karışık olduğu gibi, benim de kafam karışık!
Şu soruları sormadan da geçemiyorum; madem anlaşacaktınız, neden beş yıldır insanların kanını döktünüz? Neden insanları mağdur ettiniz? Üç beş emperyalist ülkenin keyfi için, dünyayı niçin ateşe atıyorsunuz? Bu terör ateşinin, bugün Suriye’yi yaktığı gibi yarın sizi de yakacağını bilmiyor musunuz? Toplantı yapmak, mutlaka çözüm bulmaktır, ama kalıcı, gerçekten barışı, kardeşliği, sevgiyi, dostluğu ikame eden güzelliği dünyaya sunmaktır. Bunun yolu da çok basit; bütün art niyetlerden, sömürü anlayışından, “ben yiyeyim sen yeme, ben iyiyim sen fena” anlayışından uzak kalmak.