VATAN-I İKAMETTEN, VATAN-I ASLİYE YOLCULUK!

Her gün ölenleri görüyoruz; birer ikişer gidiyorlar dâr-ı bekaya. Vatan-ı ikametten, vatan-ı asliye hicret ediyorlar.

Gerçekten bu dünya vatan-ı ikamettir. Bir süre ikamet edip, belli bir süre oturup vakti zamanı gelince, yolculuğumuzun miadı dolunca vatan-ı aslimize, ebedi yurdumuza gideceğiz.

Baktığımız zaman her insanın hayatında hicretin olduğunu görüyoruz. Doğduğumuz andan itibaren yolculuğumuz devam ediyor. Ta ki ölüm adını verdiğimiz; kiminin korktuğu, kiminin "şeb-i arus” olarak nitelediği, kiminin hiçbir şekilde mesaj almadığı, bu dünyanın sadece; yemeden, içmeden, eğlenceden, nerede akşam orada sabah şeklinde nitelediği, ölüm diye bir vakıanın olmadığını… belirtecek kadar aymazlaşanlara göre bu dünyada rızkı kesilen, kiracılık sözleşmesi biten, emaneti sahibine teslim ederek vatan-ı asliye hicret edecek. Bu, inkârı mümkün olmayan bir gerçek. Her şeyden kaçabiliriz ama ölüm gerçeğinden asla.

Pekiyi madem bu dünya geçici, bu dünya fani… o zaman vatan-ı asliye hazırlığımız var mı? Bu gün, şu an, şu saniye veya şu salise gözümüz kapansa mezara ne götüreceğiz? Hangi yüzle Allah'a hesap vereceğiz? Anamızı, babamızı, eşimizi, kardeşimizi, yakınlarımızı… kaybetmiş, kendi ellerimizle mezara koymuşuzdur. Koyarken, koyduktan sonra hiç düşündük mü? Düşünüyor muyuz; " nasıl ki bu ölenler de dün bizim gibi idilerse, biz de yarın bunlar gibi olacağız!” hiç ellerimizin arasına başımızı alıp; "bu gün Allah için ne yaptım?” diyor muyuz? Demiyorsak, şu andan tezi yok, tefekkür edip, ölümü hatırlayıp, hatalarımıza son vermek zorundayız. Ölümü hatırlamak, hayatımıza yön verir. Ölümü devamlı gündemde tutmak, bizi kötülüklerden korur.


Bir Bir!

 

Güvenebilir misin hiç bu dünyaya?

Tüm yaratılanları alıyor bir bir,

Kapılmış gidiyoruz mal-ü hülyaya,

Candan sevdiğimizi çalıyor bir bir!

 

"La”ların bîtabıyla bocalıyoruz,

"İlla”nın itabıyla heceliyoruz,

Şeytanlık hesabıyla geceliyoruz,

Bitmeyen sıkıntılar geliyor bir bir!

 

Bakiler fanilere feda oluyor,

Pörsümeyen gerçekler heba oluyor,

Çoluk çocuk servetler bela oluyor,

İçimizde nedamet kalıyor bir bir!

 

Uzun ince bir yol bu, bitmeyen sefer,

Kadın erkek genç yaşlı, hazır bir nefer,

Hak yolda olmayınca, gelmiyor zafer,

Mana bahçesi gülü soluyor bir bir!

 

Gece gündüz işlediğimiz günahlar,

Kalbimizi yaralar, keşkeler ahlar,

Beyaz sayfaları kirletti siyahlar,

Gözlerimiz yaşlarla doluyor bir bir!

 

Rabbimiz "oku” diyor, hak kitabında,

Tefekkür eyle, düşün, tüm hitabında,

Karanlığı aydınlat, afitabında,

Has kullar bu amelle gülüyor bir bir!

 

Ölüm Dediğin

 

Ezanla başlar, kısacık bir an,

Saat işliyor, geçiyor zaman,

Vakit bitiyor, dönüyor devran,

Herkesi bulur, ölüm dediğin!

 

Doğanlar şahit, bunu biliyor,

Yazılmış ahit, canlar alıyor,

Güneş batıyor, akşam oluyor,

Her kulu alır, ölüm dediğin!

 

Paraya mala, aldanma sakın,

Ensende solur, vakit çok yakın,

İnsanca yaşa, şerlerden sakın,

Çok fena dalar, ölüm dediğin!

 

Değişmez gerçek; cinsi dengi yok,

Dini inancı, ırkı rengi yok,

Sesi soluğu, hiç ahengi yok,

Yanında olur, ölüm dediğin!

 

Tahtı sarayı, kor, bıraktırır,

Şanı şöhreti, hepten yaktırır,

Hak bilmeyene, yaşlar döktürür,

Acılar salar, ölüm dediğin!

 

Saçı ağartır, dişi döktürür,

Ayaklar tutmaz, beli büktürür,

Gözler seçemez, gözlük taktırır,

Mesajlı gelir, ölüm dediğin!

 

Herkes binecek, o tahta ata,

Veda ettirir, tüm saltanata,

"Şeb-i arus”la en son vuslata,

Canlara güler ölüm dediğin!


Yazarın Diğer Yazıları