Ülkemiz Çok Badirelerden Geçti

Tarih milletin hafızasıdır. Tarih; iyi ve doğru bilindikçe, üstü örtülen bazı olaylar açığa çıkıyor, mağdur olanların mağduriyeti gideriliyor. Onun için Âkif şöyle der;
“Tarih tekerrürden ibaret derler/ ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” evet, dediğimiz gibi tarih, insanların ibret alması, yanlışları varsa bir daha o yanlışlara girilmemesidir. Bir çeşit, pişmanlık, hatadan geri dönmek ve daha iyiyi yapmaktır.
Tarih kitaplarında; Cumhuriyetimizin kuruluş seyrini, Türkiye’nin nasıl bir sıkıntıdan geçtiğini, ülkenin geleceği için kimin neler yaptığını detaylı biçimde okuduk. Ancak hala çözülemeyen ve duydukça insanın asabını bozan bazı olumsuzluklar söz konusu. Ortada bir resmi tarih, bir de gerçek tarih var! resmi tarihte o dönemin bazı olayları karanlıkta kalmış, daha doğrusu bile bile bırakılmış! Yani resmi tarih; zorla yazdırılmış! Dolayısıyla bazı yüce şahsiyetler; cüce, cüceler de; yüce gösterilmiştir!
Okulda bize; Abdülhamit’i, “kızıl sultan” olarak okuttular! Vahdettin’i; “vatan haini” olarak lanse ettiler! İskilipli Atıf Hoca’dan hiç söz edilmezdi. Menemen hadisesi’nin; “gericilerin eseri” olduğunu anlatırlar, bize “dindar insanları” kötü göstermeye çalışırlardı! Nerede bir isyan olmuşsa, onu Müslümanların yaptığı gibi bir olumsuz tutum takınmamızı isterlerdi. Böylece beynimizi yıkamaya çalıştılar!
Din görevlileri, hocalar; halkın gözünde küçük düşürülmek için; şiş göbekli, çok yemek yiyen, giyimine, kuşamına dikkat etmeyen, ayağı takunyalı, sırtı kirli cübbeli, bilgisiz, kara cahil… olarak anlatılır, hatta karikatürlere konu olurdu!
İnsanlara Kur’anı öğretmemek için; onun çok zor olduğu, Arapça’nın öğrenilmesi mümkün olmayan bir dil durumunda bulunduğunu, kargacık burgacık harfleri olduğu küçük beyinlere aktarılırdı. O dönemin CHP’si; Ezanı Türkçe okutmuş, hocaya Kur’an öğrenmeye gidenleri takibata almıştı! Dinini öğrenmek isteyenler, gizli gizli gider, Jandarmaya yakalanmamaya çalışırdı! Eğer yakalanırsa; hem öğrenci, hem de hoca çok büyük cezalara çarptırılırdı!
Son 40 yılı yakinen yaşadım. Ülkeyi; sağ-sol diye ikiye böldüler. Okullarda eğer sağcı yönetim varsa solculara geçit vermez, solcu yönetim varsa sağcılara geçit vermezdi! Sol hükümetler döneminde; yalnız idarecileri değil, öğretmenleri ve hatta hizmetlileri bile sürgüne gönderirlerdi! Her kurum kaos içindeydi! İşe gelmeden maaş alan, sadece aybaşlarında bordroya imza atarak aylık almaya gelenlerin sayısı çoktu! İşçiler, durmadan grev yapar, fabrikaları çalıştırmazlardı!
Hiç unutmam; bir okulda çalışırken, bir Cuma günü; namaza gidecek olan öğrenciler, “hocam sizinle cumaya gidebilir miyiz?” diye yanıma geldiler. Ben de, “neden olmasın” cevabını verdim. Hep birlikte, yan yana, toplu halde, okulun arka bahçesinden çıkıp cumaya gitmek için yöneldik. Bir de ne göreyim; okulun müdürü, müdür başyardımcısı bahçedeler. Okul yatılıydı. Yatılı öğrenciler ve diğerleri, ellerine karyola demirleri, bir kısmı tuğla ve taş almışlar, Cumaya gidenlere atacaklar, onları döveceklerdi! Durmadan, “Muhammed’in ..çleri, bu okuldan cumaya giden nasıl olabilir?” diye avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı! Benimle birlikte camiye giden öğrenciler, sinirden yerinde duramıyor, eğer bıraksam büyük bir olaya sebebiyet vereceklerdi. Ben durmadan, “aman çocuklar, hiç ses çıkarmayın, size vuracak olsalar bile cevap vermeyin” diye telkin ediyordum.
İşin en garip ve çirkin yanı; okul müdürü ve müdür başyardımcısı hiç sesini çıkarmıyordu! Neyse okuldan çıkıp camiye girdik. Ama o da ne; daha ilk sünneti kılmıştık ki, dışarıda bir gürültü koptu! Benimle camiye gelen öğrencilerden eser kalmadı. Namaz çıkışında baktım, benimle camiye gelenler yine yanımda belirdi. Fakat hepsinin elbiseleri yırtılmış, kravatları bir yana gitmiş, kiminin ağzı, burnu kan içinde! O hengamede- ki etraf sivil ve resmi polis kaynıyordu!- yine okulun arka bahçesinden okula giriyorduk ki ellerinde demir çubuklar, taş ve tuğlalat olan öğrenciler; yine aynı küfürlerle, aynı hakaretlerle karşıladılar bizi! Yanımda gelen bir öğrencimin kafasına bir tuğla geldi. Kan revan yere yığıldı! Kucağıma alıp, öğretmenler odasındaki ecza dolabından bir şeyler bulabilir miyim diye yöneldim, ama ne çare ki olmadı. Ambulansla hastaneye kaldırıldı ve 9 dikiş atıldı kafasına o öğrencinin.
Sonradan, dayak yiyen öğrenciyle, dayak atan öğrencinin çok samimi olduklarını gördüm! Hepsi kullanıldı bu insanların! Birileri, gerçekleri göstermemek, ülkede karanlık bir tablo oluşturmak için durmadan senaryolar ürettiler! Sebep; darbeye zemin hazırlamak! Darbeler; insanların normal düşünmesine engeldir. Darbeler, insanlığı köleleştirir. Darbenin olduğu yerde hür düşünce olmaz, fikir gelişmez, farklılıklar yaşanmaz!
Bir daha böylesine karanlık ortamlara girmemek için bize çok büyük görevler düşüyor. Çünkü bu vatan gemisinin batmaması, yara almaması lazımdır. Şayet batarsa o zaman bu cennet vatana hasret kalırız. Kimse, kimseden üstün değil. Irkla üstünlük olmaz. Üstünlük ancak; Allah’a kulluktadır. İnsanlar, bir tarağın dişleri gibi eşittir. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız. Adem ise topraktandır.


Yazarın Diğer Yazıları