Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Osmanlıca-Türkçe sözlükte; Tercüme-i hal; "Biyografi, bir kişinin hayatını anlatan eser” diye tarif edilir.
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi " TABAKAT” maddesinde tercüme-i hal şöyle ifade edilir; İslâm telif geleneğinde, sahasında tanınmış şahsiyetlerin biyografilerini konu edinen telif türü”.
Necmettin Turinay; "kendini anlatmak veya yazmak” başlıklı yazısında şunları söyler;
"Eskiden, "Biyografi” yerine "hal tercümesi” tabiri kullanılırdı. Daha eski söyleyişle; "hal tercümesi”; bir kişiyi tanımlayacak özet bilgilerin bir araya getirildiği belge. "tercüme-i hal tezkiresi” diyenler de olmuştur. Şimdi o kavramların yerine daha başkaları kullanılıyor; özgeçmiş veya biyografi gibi. Ama bunların yanında halkın, ferasetiyle icat ettiği; "hayat hikayesi” ni de hatırlamak gerekli.
Şair Vecdi Bingöl bir şiirinde şöyle söyler;
"Söylemek istesem gönüldekini,
Dilime dolanan ızdırap olur,
Yazsaydım derdimin ben bir tekini,
Ciltlere sığmayan bir kitap olur” bu şiir, rast makamında bestelenmiştir.
Osmanlı döneminde biyografi yazımı revaçtaydı. Eski şairlerin, hattatların, mimarların, mutasavvıfların kısa hayat hikayeleri, birileri tarafından toplanır ve kitaba dönüştürülürdü. Fakat o kişilerden biri çıkıp da, kendi hayat hikayesini yazmayı asla hatırına getirmezdi.
Türkçe'nin büyük şairlerinden ne Bâkî, ne Şeyh Galip, , ne Nedim, ne de Nailî kendilerini merkez alarak hayat hikayelerini yazmamışlardır. Yalnız bunlar değil, Sultanlar, Vezirler, Valiler… hayatlarını, yaptığı önemli hizmetleri yazmayı veya anlatmayı düşünmezlerdi. Dolayısıyla o eski geleneğin bıraktığı bu boşluğu bugün bizim doldurmamız icap ediyor.
Kişiler kendi bireylerini daha çok önemseyen, yaptıkları iş ve hizmetleri öne çıkarmaya, ruh hallerini, fikirlerini, sukutu hayallerini, nefret ve aşklarını yazabilir hale geldiler….”
Ne oldu bize? Neden bu hallere geldik? O koca koca insanları meşhur yapan; "beni de beğenin”, "bana da yorum yapın”, "Beni arkadaş olarak ekler misiniz?” "Şu kadar takipçim var”…sözleri değildi.
Tevazu, kendini pazarlamak, kendini öne çıkarmak değildir. Hele hele son zamanlarda moda oldu; yediğini, içtiğini, giydiğini… paylaşmak!
Az Bulunuyor!
Gezsen dünya ferdini, bulurum diye,
Ruhu temiz duranlar, az bulunuyor,
Sohbet ile derdini, alırım diye,
Gönüllere girenler, az bulunuyor!
Yaratığa hidayet, Hakkın sözleri,
Kur'an'daki her ayet, süsler özleri,
Hak düşünceler elbet, besler bizleri,
Gerçekleri görenler, az bulunuyor!
Kılıklar kıyafetler, adam etmiyor,
Şölenler ziyafetler, lezzet katmıyor,
Riyakâr nezaketler, özde tutmuyor,
Sevdiğini saranlar, az bulunuyor!
Dili kalbinde olan, tefekkür eder,
Dilârâları bulan, tezekkür eder,
Rab rızasını alan, teşekkür eder,
Kalbi toplu vuranlar, az bulunuyor!
Yunusvari erenler, gerçeği bulur,
Cana gönül verenler, deryaya dalar,
Nefsi terbiye eden, Rabbini bilir,
Hakikate varanlar, az bulunuyor!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET