TEK BAŞINA YÜRÜMEK

Tarih yapanlar, gündem oluşturanlar, plan ve program hasıl edenler…hayatta kendilerinden söz ettirir. Bu; "Ben öyle bir iş yapayım ki millet benden söz etsin” olarak değil, hiçbir beklenti içinde bulunmadan, sadece insana hizmeti ibadet kabul ederek hareket etmek. Bunun adına Rabbimiz. "Amel-i salih” adını veriyor. Böyle davranışın içinde, samimiyet, iyi niyet, vefa, maskesizlik, erdemlilik vardır.

İnsanı insan yapan unsurlardan biridir erdem. Erdemli insanlar; kamil sıfatını kazanır. Tarihe baktığmız zaman başarıya ulaşanların, tarihe altın harflerle adını yazdıranların, herkesin peşinden gittiği, dünyanın bunlarla güzelleştiğini görürüz.

Zaten yüce kitabımız Kur'anın istediği de budur. Tek başına, etrafına bakmadan, benimle kim gelecek demeden, var mısınız? Lafını etmeden, "el ne der sözünü kullanmadan, dim dik ayakta durmak, kimseler o yöne doğru gitmeseler bile hak bildiği yolda devam etmek…Bunun adına dik ve kararlı duruş diyoruz. Dik duruş; tevhit akidesini sabırla, azimle, sebatla, yılmadan, korkmadan, tırsmadan savunmak ve o yolda ölmektir. Bu konuda çok örnek var. Başta Peygamberler, karanlığı aydınlatan mücahit kadınlar, peygamber olmadıkları halde peygamber seviyesinde olanlardır. İşte bu tür davranışın sonunda şehadet vardır. Şehadet; insanların nazarında şehit görünmek değil.   

   Şöyle güzel bir ifade var: "İnsan tek başına doğar, tek başına sıkıntı çeker, tek başına düşünür ve tek başına ölür.” Suçlar ferdidir, yapılan iyilikler de ferdî. Rabbimiz; namazı kılıni zekatı verin, orucu tutun…der ama başkası sizin yerinize namaz kılsın, orucunuzu tutsun, zekatınızı versin… demez.

İnsanın bedeni bir ülkeye benzer. Bu ülkede nefis düşmanı var, bunun yanında en çok da dostları var. Nefis muhasebesi, nefsini tanımak, ahlaki güzelliklere kulaç atmak için aklımızı kullanmak zorundayız. Kimse kimsenin aklını kullanmaz. Kur'an, emanet akıl istemez, aklını kiraya verenlere iyi nazarla bakmaz. Aklını kullanmayanı. "belhum adal” diye niteler.

 

  Yavaş Yavaş

 

Hayat bir zakkum, zehirle pişmiş aş,
Her insan dertli, derdiyle arkadaş,
Bu gün ağlayanlar güler an be an,
Hamken pişirirler canı durmadan,
Elinde ne varsa ver yavaş yavaş.

 

Elin tutmaz olur, ayakların da…
Zonkluyor, titriyor şakakların da…
Lekeler oluşur yanaklarında,
Vuslat türküleri dudaklarında,
Hazan mevsimini gör yavaş yavaş.

 

Hayatı elif kıl, ölümü öldür,
Hem sen gül, hem de başkasını güldür,
Müstakim olan yol, işte bu yoldur,
Hayatın bahçesi dikenli güldür,
Sen de gülistana gir yavaş yavaş.

 

Dünyayı cennet kılmak, elimizde,
Çektiğimiz belalar, dilimizde,
Günahla kirlenmiş ahvalimizle,
Meyve vermeyen kuru dalımızla,
Bunun sebebini sor yavaş yavaş.

 

Mallar yüktür insana, makamlar yük,
Çoluğun çocuğun sınavı büyük,
Sırtımızda kambur, bu vebal bu yük,
Aşılamayan devasa bir höyük,
İyiliği hayra yor yavaş yavaş.


Yazarın Diğer Yazıları