Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Günlük hayatımızda sık sık, birbirimizle anlaşabilmek için başvurduğumuz, iyi bir iletişimin şartlarından olan kelimeler kullanırız. Konuşmalarımız, yazmalarımız kelimelerden oluşur.
Zaman zaman o kadar çok kelime kullandığımız olur ki, bunları bir araya getirsek hiçbir anlamı olmadığını görürüz. Ama yine de konuşmuş olmak için konuşuruz. Bu tür konuşmalar bize sadece yorgunluk verir, iplerin kopmasına, dostlukların düşmanlığa dönüşmesine sebep olur.
Halbuki üç sihirli kelimeyi kullansak, bunlarla açamayacağımız kapı yoktur. Bu sihirli kelimeler; adeta güneşin buzların erittiği gibi kırgınlıkları eritir, ortalığa sıcak bir atmosfer yayar. Çok zor değil, hatta hiç zor değil. Hepimiz yapabiliriz. Herkes bu kelimelerden yararlanabilir. Bunun için tahsile, terbiyeye, okumaya, okula gitmeye gerek yok.
Hani hasretini çekeriz ya, hani hep dillendiririz ve; "Ne olur dilimizi güzel kullansak, birbirimizi kırmasak, bir selam versen, bir hal hatır sorsan ne olur?...” deriz. Deriz de bir türlü bu sihirli kelimeyi kullanmayı aklımıza getirmeyiz. Hep, efelenmek, dili uzunluk, ben bilirim ukalalıkları, bana ne, o selam versin, ben mi hal hatır soracağım? O, tekke mi hep ziyaret edilecek? Kardeşim ben, senin hatırın için kaidemi bozamam... gibi uç, saçma, bir anlamı olmayan konuşmaları ihmal etmeyiz. Sonra da, bir iş yapmış gibi kendimizde bir renk görürüz. Sonuç; sıfır, dostsuz kalmak, arkadaşlardan uzaklık, yalnızlık.....
Birine bir iş buyuracağımız zaman; "Lütfen şunu, şöyle yapar mısın?” demek mi daha etkili ve insana hoş gelir? Yoksa; "Şunu, şöyle veya böyle yap” demek mi? Yani emir verici, buyurucu bir tavır mı daha çok insanı işe yöneltir? Yoksa daha ince, daha nazik bir ifade kullanarak mı?
Yapılan bir işe, bir iyiliğe, bir güzel harekete karşı; "Teşekkür ederim” dememiz mi insanları mutlu eder? Yoksa. Hiçbir şey söylemeden, sessiz kalmamız mı? Mesela diyelim ki; belediye otobüsünde ayakta gidiyoruz, ama ayakta durmaya halimiz de yok. Ön veya yan koltukta oturan birisinin bize yer verdiğini düşünelim. Bu hareket karşısında ne yaparız? Kendini bilen nasıl davranır? İstese bu insan bize yer vermeyebilirdi değil mi? Bizi yüceltecek söz; "Enayiye bak, kendisi oturmuyor, bana yer veriyor” mu? "Teşekkür ederim, Allah razı olsun” mu?
Yine bir konuda, diyelim ki bir görev vereceğimiz zaman; "şunu yap” sözünü mü kullanırız? Bunun yerine; "şunu yapmanı rica ederim” veya "yapabilir misin?” sözünü mü kullanırız? Hangisi daha tatlı, daha sevecen? Daha cana yakın? Daha dostça?....
Dost kazanmak mı istiyoruz? İnsanlarla sıcacık bir iletişim kurmaktan yana mıyız? İçimizin rahat, gönlümüzün huzurlu olmasından mutluluk duyar mıyız? Çarşıda, pazarda, misafirlikte, toplulukta herkesin bize güler yüzle selam vermesini, insani yaklaşım sergilemesini istiyor muyuz? Hayatımızın daha huzurlu, daha sakin, daha emniyetli geçmesini istiyorsak mutlaka insanlara değer verici konuşmak boynumuzun borcudur.
Selamün aleyküm kör kadı demenin mantığı yok. Eneglli bir insana o engelini hatırlatarak, başına kakarak konuşmak, bir çuval inciri berbat etmekten farksızdır.
Şu üç kelimeyi ihmal etmeyelim: LÜTFEN, RİCA EDERİM, TEŞEKKÜR EDERİM. Bir deneyelim. Göreceğiz ki, bu kelimelerin sıcaklığı yüzünden kısa sürede dostlarımızın sayısı artmış, yalnızlıktan kurtulmuş ve içimizin sıkıntıda olmadığını görmüş oluruz.
Abdürrahim Karakoç şöyle der:
İNCİTME
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail'ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
Bir de Bestami Yazgan'a kulak verelim. Diyor ki:
İncitme Gönül
Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de yahut sus.'
Dili incitme gönül.
Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.
Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.
Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.
Dokunur gayretine,
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET