Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
TYB Konya Şubesi, güzelliklerine bir başka güzellik kattı. Her hafta katılımcılara; ilim, kültür, sanat, edebiyat…balı ikram etmekte, gönülleri tatlandırmaktadır. Bu yönüyle TYB, bir marka olmuştur.
TYB'nin bu haftaki konuğu Konya eski İl Kültür Müdürü Dr. Mustafa Çıpan, "Sultan Şâirler ve Bestekârlar” başlıklı bir konferans gerçekleştirdi. Herkesin dikkatle dinlediği bu güzel ve gönüllere hitap eden konferans, edebiyatı ve şiiri sevmeye itti insanları. Bu nefis konferansta muhterem hocam şunları dile getirdi;
"Osmanlı Cihan Devleti'nin kuruluşunda maya vazifesi gören tasavvuf, aynı zamanda saray terbiyesi ve kültürünün de esasını teşkil ediyordu.
Osmanlı padişahlarının her biri mürîd veya muhib seviyesinde olmak üzere bir velînin talebesi olup (Halvetî, Nakşî, Mevlevî) her bakımdan (dinî, ilmî, edebî, san‘at, yönetim) bir ‘rahle-i tedrîs'ten geçerek yetişirlerdi.
Sanat ile saltanat arasında tarih boyunca süregelen bir ilişkinin birbirini beslediği müddetçe geliştiğinin idrakinde olan, şiir ve mûsıkî başta olmak üzere hat, tezhib, resim gibi güzel sanatlarla ilgilenen ve zaman zaman çok başarılı örnekler de vücuda getiren Osmanlı Hanedanı'nın hemen hemen bütün mensupları konuya büyük ehemmiyet atfederek imkân sağlamışlardır.
Denilebilir ki sanatkârlık Osmanlı hanedanında ırsî bir husûsiyet ve meziyet olup, dünyada başka hiçbir millete nasip olmayan bir mazhariyettir. ‘Ma‘rifetin iltifâta tâbi olduğunu' bilen sultanlarla sanatkârlar arasında şöyle münasebetler kurulmuştur: Sultan Mahmûd-Firdevsî, Sultan Sencer-Enverî, Hüseyin Baykara-Ali ŞîrNevâî-Molla Câmî, Kânûnî Sultan Süleyman-Bâkî, Sultan IV. Murad-Nef‘î, Sultan III. Ahmed-Nedîm, Sultan III. Selîm-Şeyh Gâlib…
Sınırları doğuda Sirderya, batıda Ege ve Marmara Denizleri, kuzeyde Kafkaslar, güneyde Mısır'a kadar uzanmış olan Büyük Selçuklu İmparatorluğu, sanat bakımından da oldukça gelişmiştir. Çağının en güçlü devleti olması itibarıyla diğer sanat erbabıyla beraber şâirler de Selçuklu saraylarını tercih ediyorlardı. Selçuklu sultanları kısa sürede şiir yazabilecek seviyede Farsça öğrenmişler, Fars şiiri Selçuklu hanedan üyeleri nezdinde kabul görmüş, hanedanın Farsça şiir yazma geleneği, Anadolu Selçuklu Devleti sultanları tarafından da devam ettirilmiştir.
Büyük Selçuklu hükümdar ve hanedan üyelerinden Melikşâh, Toganşâh, Sencer, Süleymanşâh ve II. Tuğrul'a ait çoğu rubâî nazım şekliyle yazılmış; genellikle tarihî hadiseler, aşk, kahramanlık, hikmet, tasavvuf ve ölüm gibi konuları işleyen otuza yakın şiir tespit edilmiştir.
Osmanlı sultanlarından otuzdan fazlası şiir yazmış, bir kısmı dîvân tertib etmiş, mûsıkî ile meşgul olmuşlardır. Bu sultanlar arasında en kayda değer olanları: II.Murad, Fâtih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selîm, Kanûnî Sultan Süleyman, Sultan II.Selîm, Sultan III.Murad, Sultan I.Ahmed, Sultan IV.Murad, Sultan III.Selîm, Sultan II.Mahmûd, Sultan I.Abdülmecîd, Sultan VI.Mehmed Vahdeddin'dir. Birbirlerine manzum şiirler yazan ve bu konuda edebiyatımızın en güzel misallerini teşkil eden padişah ve şehzadelerimiz de vardır: Sultan Bâyezid - Cem Sultan, Kânûnî Sultan Süleyman – Şehzâde Bâyezid…
Sadece padişahlar değil, paşalar ve beyler dahi şâir ve mûsıkîsinastırlar.
Osmanlı'nın sadece padişahları değil, paşaları, beyleri, şeyhülislâmları da şiirle, sanatla meşgul idiler: Ahmed Paşa, Necâtî Bey, Taşlıcalı Yahyâ Bey, Hayâlî Bey, Şeyhülislâm Yahyâ...
Osmanlı padişahlarının bir kısmı amatör bazıları da profesyonel olarak müzikle ilgilenmişler, müzik meclisleri ve müzik teorisi çalışmalarını himaye etmişlerdir. Kendilerine sunulan tezkireler, mecmualar ve teorik eserler dönemlerindeki müzik hayatına önemli katkılar sağlamışlardır.
Sanatın gayesinin toplumu yükseltmek olduğunu söyleyen Çıpan; "Sanatın gayesi halkın seviyesine inmek değil halkın seviyesini yükseltmektir. Yahya Kemal mûsıkî için ‘bir terennüm değil, herhangi bir enstrümanın icrası ya da bir eseri okumak değil, aynı zamanda bir tenevvür vasıtasıdır, bir aydınlanma bir nurlanma vasıtasıdır mûsıkî' der.” dedi.
Bir devletin uzun süre ayakta kalmasının en açık örneğini bu programda dinledik. Gönüller fethedilince, gönül insanlarına değer verilince, kültüre, sanat ve edebiyata önem atfedilince ülkelerde, huzur, sevgi, saygı filizlenip meyveye dönüyor! Böyle ülkelerde; terör ve insanlık dışı davranışlar görülür mü?
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET