SAFFET YURTSEVER’DEN İBRET DOLU BİR HATIRA

  1. Yurtsever, 1981 yılında Konya'nın Sesi Gazetesi yazı işleri müdürüyken, Konya Tarihi müellifi rahmetli İbrahim Hakkı Koyalı ile Konya Tarihi üzerine bir röportaj yapıyor. İbrahim Hakkı Konyalı, asla unutulmayacak mesajlar veriyor.

Rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı, birçok ecdat eserini gün yüzüne çıkardığı gibi aynı zamanda Ayasofya Camii'nin minarelerini yıkılmaktan kurtaran, adam gibi adamdır.

1896 Konya doğumlu İbrahim Bey'in, şeceresi Anadolu Selçuklu hanedanına dayanır. Sultan Hamid Han devrinde Rüşdiye (lise) akabinde, medrese (üniversite) eğitimi aldı. Büyük İslâm âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnâme adlı meşhur kitabının tesirinde kalarak Hakkı ismini de benimsedi.

I. Dünya Savaşı zamanında açılan Şimendifer(tren-lokomotif) Mektebi'ni bitirerek ilk demiryolu mütehassıslarından oldu.

İlk devlet görevi olarak istasyon müdürlüğü yapan İbrahim Hakkı Bey, sonra bir müddet Türkçe muallimi oldu. Ardından İstanbul Meşihat Dairesi'nde ders vekâleti halifeliği yaptı. Başbakanlık Arşivi, Askerî Müze ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak görev aldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nin kuruluşunda büyük katkısı oldu.

"Ayasofya Minarelerini Nasıl Kurtardım?”

Yazı hayatına da atılan Konyalı dönemin pek çok yayın organında, gazete ve dergilerde ağırlıklı olarak tarih araştırmaları yazıları yazdı. Bir dönem kendi dergisini de çıkaran İbrahim Hakkı Konyalı, 1986'da vefat ettiğinde yakın tarihin tanınmış simaları arasında yerini aldı.

Tarihi eserlere yaptığı pek çok hizmetin başında Ayasofya'yı yıkılmaktan kurtarması gelir. O dönemde yaptıkları onu daha önemli hale getirdi.

İbrahim Hakkı Konyalı, tarih şuuru çok kuvvetli bir yazar. Tarihi eserler; kitaplar, kitabeler, abideler kısacası tarihe mal olmuş her eser için yüksek hassasiyet sahibi. Bundan dolayı da yapılan yanlış uygulamaları eleştirmekten çekinmemiştir.

Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi esnasındaki yanlış uygulamaları da yazarak tarihe not düştü. 20 Kasım 1977'de "Ayasofya Minarelerini Nasıl Kurtardım” başlıklı üç gün süren yazı dizisinde, 1936'da yaşanan üzücü bir hadiseden bahseder.

Burada Ayasofya minarelerinin şifahi (sözlü) emirle yıkılmasına karar verildiği, verdiği direktifle hazırlanan bir raporla minarelerin ve binanın nasıl kurtulduğunu anlatır.

İbrahim Hakkı Konyalı şöyle diyor:

"Bir gün İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Akan bana geldi, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Hayretler içinde kaldım… Kemal Bey'in böyle ağlaması için çok önemli bir sebep olmalıydı. Nedir, ne oldu? Diye sordum. Yıktılar, bu gece yıktılar! Sülün gibi minareyi bir gecede yerle bir ettiler” dedi ve kırık bir sesle devam etti:

"İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Aziz Oğan, evvelki gün beni çağırdı. ‘Ayasofyaların Büyük ve Küçük Ayasofya minarelerini yıkacağız' dedi. Dün gece sabaha kadar Kadırga civarındaki (Eski ismi Aya Sergios ve Bachos) Küçük Ayasofya Camii'nin şerefe altı istilastikli, muntazam kesme taşlarla yapılmış Türk mimarisinin şaheser bir örneği olan minaresi temeline kadar yıkıldı yok oldu. [Uzun zaman minaresiz kalan Küçük Ayasofya'nın şimdiki minaresi 1955 yılında Adnan Menderes'in döneminde yeniden yaptırıldı.]

Bu gece de Büyük Ayasofya'nın minareleri yıkılacak!' Kemal Altan'ın yanan kalbine teselli suyu serptim. Otur dedim. Büyük Ayasofya'nın minarelerini yıkamazlar. Bir rapor hazırlayalım. Ben söyleyeceğim, sen yaz.”

Hazırladığı raporda ilgili makamlara Ayasofya'nın yapılış tarihini, binanın gördüğü depremlerden aldığı hasarları, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde yapılan tadilat çalışmalarını, Mimar Sinan başta olmak üzere binaya yapılan takviye payandalarını ve minarelerinin önemini anlatıyor.

Raporun detaylarını veren Konyalı, sonuç kısmını; "Şimdi bu ihtiyar mabedin yaşı daha da ilerlemiştir. Minareler, ana kubbenin dayandığı son payandalardır. Eğer minareler yıkılacak olursa, kubbe tamamıyla yere serilecektir. Ve tetikte bekleyen Hıristiyanlık âlemi de Türkler Ayasofya'yı yıktılar diye feryadı basacaktır. Kemal Altan bey, bu raporu ilgililere verdi ve minarelerin yıkılmasından vazgeçildi.” Diyerek yazısını bitiren Konyalı Ayasofya'nın başına gelen bu büyük bir tehlikeyi tarihe not düşmüştür.

İbrahim Hakkı Bey, Ayasofya minarelerinin başına gelenler yalnız bununla sınırlı kalmadığını bir başka eserinde anlatıyor. Abideleri ve Kitabeleri ile Üsküdar Tarihi kitabında minarelerin tapularının satıldığını ve odun deposu yapıldığını öğreniyoruz:

"… Ölü soyucu Vakıflar İdaresi'nin en korkunç cinayeti ise; Fatih'in kıyamete kadar cami olarak kullanılmak üzere vakfettiği Ayasofya'nın minaresinin altı tapu senedi ile şekerci Ali ustaya satılmasıdır. Burası ustanın odun deposu idi. Minarenin altından her gün dükkânına odun taşıtır, şeker yapardı. Vakıflar Genel Müdürlüğü minarenin altına büyük bir para ödeyerek satın almıştır. Kanuni'nin Süleymaniye'deki hamamı da satılmış mahvedilmiştir. Uyuşuk ve mirasyedi nesil, hâlâ yuttuğu afyonun kâbusu altındadır…” (C.II,s.447)

İbrahim Hakkı Konyalının tarihi eserlerin korunması için yaptıkları yalnız bu kadarla sınırlı değildir. Piri Reis haritalarını ilk o bulmuş ve yayınlanmasını sağlamıştır. Bulgaristan'a satılan Osmanlı arşiv belgeleriyle ilgili ilk haberi yazarak durumdan kamuoyunu haberdar eden de o olmuştur. Ardından bu evrakın bir kısmının geri alınmasına vesile olmuştur.

Harbiye Askerî Müzesi'nin kuruluşundaki çalışmalarda en büyük pay sahibiydi. Burada tarihî Mehter'in de kurulmasını sağlamıştır. Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesinde yaptığı hizmetler başta olmak üzere pek çok konuda tarihî eserlerin keşfedilmesi, korunması ve kurtarılması için hayatını vakfetmiştir.

Hayatı boyunca topladığı belge, fotoğraf ve yazılı basınla ilgili dokümanları, İstanbul Üsküdar'da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1979'da kurulan İbrahim Hakkı Konyalı Vakıf Kütüphanesi ve Arşivi'ne bağışlamıştır.

İbrahim Hakkı Konyalı, Kültür Bakanlığı Yüksek Hizmet ödülü (1979) ile Konya Selçuk Üniversitesi fahrî doktorluk unvanına (1981) sahiptir. Velut kalem Konyalının bilhassa şehir tarihi türündeki eserleri kaynak eser mahiyetindedir.

Konya, Karaman, Alanya, Erzurum, Niğde, Aksaray, Üsküdar ve daha pek çok şehrin tarihini antik devirlerden o yıllara kadar ulaşmış kitabe ve abideleriyle yazmıştır. Ayrıca pek çok tarihî bina hakkında müstakil eserler hazırlamasının yanında Topun Tarihi, Kılıcın ve Başka Kabzalı Kesici Silâhların Tarihi gibi harp tarihine dair kitapları meşhurdur. Bütün bu eserleri de yine günümüz araştırmacıları için birinci el kaynak mahiyetindedir...

Yazarın Diğer Yazıları