Konya şehrinde peygamberlerden, ricalullah ve evliyaullahtan çok kimse medfundur. Konya’da yakın zamana kadar mevcut olup bugün, varlıkları birkaç adede düşen kabristanlara bakıp da o günkü şehrin acıklı durumuna üzülen Aşık Şem’i şu acı mısraları terennüm etmiştir:
“Nettin ey bivefa, Hakanların nerde?
Bunca dilberler, bunca can, cananların nerde?
Kamu hak ile yeksan, o tenler yalan olmuş
Göster bana, acep senin imkânların nerde?”
Zamanın en büyük âlim ve velilerinden olan Sadreddin Konevî, kapısında uşakları, işçileri ve aşçıları olan, varlıklı ve zengin bir kişiydi. Medrese, cami ve türbesi, yapılan zengin vakıflarla yıllar ve asırlarca bolluk içerisinde varlıklarını devam ettirdi. O servet ve zenginlik, büyük veliliğine, manevî yüceliğine, İslâmi ölçülere sıkı sıkıya bağlılığına engel teşkil etmedi. Hala kerametleri dilden dile nakledilir.
Konya şehrinde, arasında Salih Peygamber’in de bulunduğu isimleri bilinen ve bilinmeyen toplam 14 peygamber, şeyhler, çelebiler, dedeler, emirler, efendiler, halifeler, hocalar, sultanlar ve lakapsız binlerce büyük insan medfundur.
Sadreddin Konevî: “Ben iki âlimden istifade ettim. Biri Evhadüddin, diğeri İbnü’l-Arabî’dir” demiştir. Bunu; “Ben iki anneden süt emdim” diye belirtir.
Sadreddin Konevî, vahdet-i vücut düşüncesinin Muhyiddin Arabî’den sonraki en önemli temsilcisi idi. Anadolu Selçuklu sultan ve devlet adamlarından büyük itibar gördü. Pek çok devlet adamı ders halkasında talebeleri ile birlikte ondan hadis okudu.
Hadis ve tasavvufta ünü dünyaya yayılan Sadreddin Konevî’nin evi Konya’da Çeşme Kapısı denilen Konya Sur kapılarının birinin dışında ve şimdiki Konevî Türbesi’nin bulunduğu yerde idi. Bu mamure kendisine oğlunu tedavi ettiği için zamanın âlim ve ariferinden aynı zamanda varlıklı şahsiyetlerinden birisi olan Hace-i Cihan (Hoca Cihan) tarafından hediye edilmişti. Sonradan burası onun medresesi oldu, talebelerini burada okuttu. Vefatından sonra burası yeni vakıflarla desteklenerek cami, hanikâh, imaret, mektep ve türbe hâline getirildi.
Aksaraylı Kerimeddin Mahmut, Konevî hakkında şunları söyler:
“Büyük Şeyh, Selçuk ülkesi Şeyhü’l-İslâmı idi. Bütün zamane şeyhlerinin en seçkini, devrinin ikinci İmam-ı Azamı sayılırdı. Hadis ilminde, manevi bilgilerde eşsizdi. Kendisine sultan divanlarında, Arap ve Acem diyarının halifesi diye hitap ederlerdi.”
“Bu İslâm şeyhinin göçmesinden sonra artık Müslümanlar arasında kemâl ve nur kalmadı.”
Hocası Muhyiddin Arabî İslâm âleminde Şeyh-i Ekber unvanıyla anılırken, Sadreddin Konevî de “Şeyh-i Kebir” unvanıyla anıldı.
Sadreddin Konevi, İslam ölçülerine sıkı sıkıya bağlı yüce bir şahsiyettir. Prensiplerine sadık, söz ve davranışlarında ciddi’ ve tavizsiz bir âlim olduğu, gerek eserlerinden ve gerekse menkıbelerinden anlaşılmaktadır. Nitekim bu mizacı, vasiyetnamesinde de görülmektedir. Birçok yönden derin manalar ifade eden vasiyetnamesinde Şeyh Sadreddin Konevi, etrafındakilerden şunları istiyor:
“Dostlarım ve bana mensup olan müritlerim, talebelerim, beni Müslümanların umumi kabristanına defnetsinler. Vefatımın ilk gecesinde Allah’ın her türlü azabından ve cezalandırmasından uzak tutarak beni bağışlaması ve Allah’ın kabul etmesi niyetiyle yetmiş bin “Kelime-i tevhit” hatmi yapsınlar. Yine vefatımda hazır bulunanlardan her biri kendi kendine aynı niyetle, ağır başlılıkla ve kalp huzuru içinde yetmiş bin “Lâ ilâhe illlallah” diyerek zikirde bulunsunlar.”
“Beni, fıkıh kitaplarında ifade edildiği gibi değil, Hadis kitaplarında yazıldığı şekilde yıkayınız. Şeyhimin elbisesini giydiriniz. Sonra da, beyaz bir izar ile kefenleyiniz. Lahdime, Şeyh Evhadüddin’in seccadesini seriniz. Cenazemde, cenazelerde okuyanlardan hiçbirisi bulunmasın. Kabrimin üstüne hiçbir mamure ve örtü yapmayınız; Yalnız izinin kaybolmaması için sağlam bir taş dikiniz.
“Felsefe ile ilgili kitaplarım satılıp parası sadaka olarak dağıtılsın. Tıp, fıkıh, tefsir, hadis gibi diğer ilimlerle ilgili kitaplarımı da Şam’a vakfediyorum. Onların hepsi orada bulunan ve Allah için ilim tahsil edenlere verilsin. Kendi yazdığım kitaplarım da benden bir hatıra olarak Afifüddin’e ulaştırılsın ve ehil olan kimselere bunları okutması söylensin.”
“Kızım Sekine’ye de (Allah onu muvafak kılsın) namaza ve diğer farzlarla birlikte istiğfar etmeye, Allah’tan mağfiret dilemeye devam etmesini ve Allah hakkında hüsn-i zanda bulunmasını vasiyet ediyorum.”
Ömür boyu, Şeriat ölçülerine göre hareket etmeyi şiar edinmiş, techiz ve tekfininde bile, bu ölçülerin dışına çıkılmamasını, ifrata kaçılmamasını yakınlarından istemiştir. (Kaynak: Sadreddin Konevi’nin Evrensel Mesajları, Kazım Öztürk, NKM)