RAMAZAN, KALPLERE HANÇER SAPLAMA AYI DEĞİL!

Durmadan söyleriz. Dilimizde tespihtir adeta; "On bir ayın sultanı, hoş geldin ey şehr-i Ramazan, Tut bizi ey oruç…” Bu ifadelerden beni en çok ilgilendiren, Ramazan ayına "cuk” diye oturan bir cümle; "Tut bizi ey oruç”.

İmsak, tutmak demektir. Elimizi, ayağımızı, beynimizi, kalbimizi, tüm çirkinliklerimizi tutmak, ona geçit vermemek. Ama biz her nasılsa imsak'ı, sahur zamanının bittiği, orucun başladığı zaman olarak algılıyoruz! Bir türlü nefsimizin isteklerine dizgin vurmayı, etrafımızı üzmemeyi, insanların gönlünde "acaba” lara, "keşke”lere, "olmasaydı”lara yer bırakmamak için çaba harcamıyoruz. Sanki Ramazan; diğer aylardan daha çok günah işleme ayı, daha fazla dostlukları bitirme, sıfırlama mevsimi!

Ramazan; salt olarak aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Eğer böyle düşünürsek, o zaman diğer canlıların bilhassa hayvanların yaptıklarından hiçbir farkımız kalmaz. Onlara da yiyecek vermesek, sulamasak akşama kadar böyle dururlar. Pekiyi böyle bir durumda; "Eşref-i mahlukat” anlayışı nerde kalır? Eğer orucun özüne iner, her halimizle, organlarımıza (Gözümüze, kulağımıza, elimize, ayağımıza, beynimize, kalbimize, duygularımıza…) oruç tutturursak, "Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” şuurunu yakalamış oluruz.

Yaptığımız işlerle dostları üzmek, gönül ehlinin gönlünü kırmak, kibirli tavır sergilemekle Ramazanı berbat etmiş, misafirimize karşı saygısızlık yapmış oluruz. Bu tavırları Ramazanda edinerek, diğer zamanlarda da aynı güzelliği göstermek erdemdir.

Ramazanı ve her anımızı güzelleştiren, "Ahlak-ı Hamide” sahibi kılan, "Kur'an ahlakıyla ahlaklanan” insanlar gönüllerde taht kurar. Burnundan kıl aldırmayan, kimseyle istişare etmeden kendi kafasına göre iş yapan insanlar, bulundukları makama ve şehre zarar verirler.

Yazımı şiirlerimle süslemek istiyorum;

 

Ensar Olamadık!

 

Ensar muhacirle, nasıl kardeşti?

Hepsi gerçek dosttu, akrandı eşti.

Elleri değil de, ruhlar birleşti,

Biz hala bir Ensar, olamadık ki!

 

"Müslümanlar kardeş”, der Kur'an'ımız,

"En güzelini ser”, der Furkan'ımız,

"Helal olanı ver”, der Rahman'ımız,

Biz hala Kur'an'la, dolamadık ki!

 

Mümini döveriz, dine söveriz,

Batıla; "gel, gel” der, Hakkı kovarız,

Hakikate bakmaz, yalan severiz,

Samimi Müslüman, kalamadık ki!

 

İnançlar kâğıtta, uygulanma yok,

Gözyaşı ağıtta, duygulanma yok,

Gerçeğe bakıp da, sorgulanma yok,

Hakikati asla, bulamadık ki!

 

Nebiyi dinledik, ashabı da hep,

Tâbiyi dinledik, ahbabı da hep,

Veliyi belledik, erbabı da hep,

Hiç birisinden ders, alamadık ki!

 

 

 

Bulamayabilirsin!

Vefadan bîhaber dost üzme canı bu darda,

Hasbi olan kulları bulamayabilirsin,

Hıçkırıklar içinde bir gün gelir arar da,

O aydınlık yolları bulamayabilirsin!

 

Dillerini har edip kalbe batırma sakın,

Düşmanları yar edip dostu bitirme sakın,

Nurlarını nar edip kana yatırma sakın,

Muhabbetli dilleri bulamayabilirsin!

 

Canlar canlara muhtaç tek başına olamaz,

Eller ellerden üstün bir kenarda kalamaz,

Hak sevgisi ebedi hiçbir fani alamaz,

Cennet gibi illeri bulamayabilirsin!

 

Güllerini güzel tut dikeni batmasın hiç,

Gülistana sevgi kat kokusu gitmesin hiç,

Gönül dostlarımızla muhabbet bitmesin hiç,

Sevgi dolu halleri bulamayabilirsin!

 

Yedi kardeşiz bizler, Hak duygusu içinde,

Madden ayrı olsak da uzaklarda ta Çin'de,

Duygular körelmesin, kin kaygısı içinde,

O samimi elleri bulamayabilirsin!

Yazarın Diğer Yazıları