Rahmet Deryasını Geçtik

Allah'a hamdolsun, “Ramazanın ilk on günü; Rahmet, ikinci on günü; Mağfiret, üçüncü on günü; Cehennemden azat olmak” şuurunun, ilk bölümü olan “Rahmet”i geçtik!
Ramazan; “geldi, geliyor” derken 10. Gününü geride bıraktık! Geride 20 günlük bir maraton kaldı! Kaldı kalmasına da, acaba bu on günlük maratonda bizler neler elde ettik? Hangi güzelliklere yelken açtık? Hangi yanlışlarımızdan döndük? Her akşam, huşu içinde kıldığımız teravih namazlarımız; saflarımızın sıkı ve düzgün olmasına vesile oldu mu? Tuttuğumuz oruçlarımız; “tut beni ey oruç” şuuruna erdi mi? okuduğumuz Kur'anlar, takip ettiğimiz mukabeleler, sadra şifa teşkil etti mi?
Evet, Ramazanın ilk on günü Rahmettir. Rahmet kapıları açılır, tabir yerindeyse rahmet deryasında yüzeriz! Ramazan; 30 günlük arınma ayı! Bir aylık nefis muhasebesi, şeytanların bağlandığı mevsim! Hatta iyi değerlendirilirse, bin ay; 83.333…yıla tekabül eden bir ömür! Ve sevgili peygamberimizin, “Kim, inanarak ve sevabını Allah'tan umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır” diye müjde verdiği şu kısacık bir bölümde böylesine ödüller varsa, ramazan sonrasındaki hayatımızı düzene koymaya neden ödüller olmasın?
Bunu yüce yaratan her an ve her fırsatta hatırlatıyor! Tevbe kapısının kıyamete kadar açık olması bunun en açık ve net örneğidir. Allah şöyle demiyor; “ey kullarım! Sadece ramazanda tevbe edin, yalnızca ramazanda namazınızı kılın, diğer zamanlarda kılmasanız da olur!…”
Bir türlü şunları anlamıyorum; “daha yaşım genç, 60 veya 70'e gelince namazımı kılarım, orucumu tutarım, haccıma giderim!…” “gencim, tesettüre yaşım ilerleyince girerim!...” sizin de dikkatinizi çekmiştir mutlaka; başını örtenler; yaşlılar, hizmetçiler olarak anlaşılıyor ve uygulanıyor! Filmlerde hep hizmetçilerin başı örtülü, hanım efendilerin(!) başı açık!
Allah aşkına bunlar Kur'anın neresinde yazılı? Acaba bunu diyenlerin elinde senedi mi var; “ey kulum, sen 60-70-80… yaşına kadar yaşayacaksın” diye! Kim böyle bir söz söyleyebilir?


Müslümanlık, Allah'a tam teslim olmaktır. Müslümanlıkta parça buçuk uygulama ve inanma yoktur. “ya hep, ya hiç!” bakınız peygamberlerin hayatına, inceleyiniz İslam mücahitlerinin hayatını, mutasavvıfların yaşadığı ve benimsediği İslami anlayışı!...
Tam ve mükemmel uygulama olmadıkça, ne dualarımız kabul olunur, ne de ramazanların şuuruna ereriz! “Sizin duanız olmasa Rabbim siz ne diye değer versin?” ikazı tüylerimizi diken diken etmelidir. Şems-i Tebrizi şöyle der;
1. Allah'ı tanıdığınızı iddia ediyor, fakat ona olan Kulluk borcunuzu ödemiyorsunuz.
2. Kur'anı okuyorsunuz ancak içindekileri hayatınıza uygulamıyorsunuz!
3. Şeytanın, düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz ama onun yolundan gidiyorsunuz!
4. Hz. Muhammed (SAV)'in ümmetindenim diye iddiada bulunuyorsunuz, ancak hiçbir sünnetine uymuyorsunuz!
5. Cennete girmek istiyorsunuz, yalnız cennete girmek için çareler aramıyor, çalışma yapmıyorsunuz!
6. Cehennemden kurtulmak, azap çekmemek istiyorsunuz, fakat günahlardan ve kötü davranışlardan uzak durduğunuz yok!
7. Herkese ölümün geleceğini biliyor ve görüyorsunuz, ne yazık ki ölüme hazırlık yapmıyorsunuz!
8. Herkeste kusur görüyorsunuz, kendinizin kusurlarını görmüyorsunuz!
9. Allah'ın nimetlerini yiyorsunuz, ancak O'na olan şükre yanaşmıyorsunuz!
10. Ölülerinizi, aynı sonun sizin de başınıza geleceğini bildiğiniz halde, hiç ibret almıyorsunuz! (ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN EVRENSEL MESAJLARI- Kazım ÖZTÜRK, NKM YAYINLARI)
Rahmet deryasından geçmek, Kur'an ilkelerine uymakla mümkündür. Hayatımızın daha güzel, daha olumlu olması için her günümüzün Ramazan ve bayram gibi geçmesiyle söz konusu olabilir.


Yazarın Diğer Yazıları