Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
İnsan olarak, başkalarının bize rağbet etmesini, bizimle ilgilenmesini, bizi öne çıkarmasını, bizden söz etmesini, bizim reklamımızı yapmasını isteriz. Bu, yaratılışımızda olan bir olgudur. Daha ileriye gidecek olursak şunları da söyleyebiliriz; insan iyiye koşar, kötüden kaçar. Bütün iyiliklerin kendisine gelmesini, kötülüklerin başkalarında olmasını ister!
Buraya kadar söylenenler doğru. Pekiyi, bu hususlardan yanlış ve kötü olanları törpülemek, yok etmek, sıfırlamak, bertaraf etmek mümkün değil mi? Tabii ki mümkün. Eğer mümkün olamasaydı; eğitimin yararı olmazdı. Eğer, kötülükleri yok etmek, yanlışlara dur demek, hataları gidermek için çaba sarf etmek yararsız ve boşuna gayret olsaydı, o vakit hiçbir insan hatadan, kusurdan, günahtan, yanlıştan dönmek için faaliyet içine girmezdi.
Yanlışı gidermek, kötülükleri sona erdirmek, günahlardan sıyrılmak daha doğrusu “TEMİZ TOPLUM” meydana getirmek için herkese lazım olan; otokontrol sistemine ihtiyaç bulunmaktadır. Buna nefis muhasebesi, nefis murakabesi, içe dönüş, kendini hesaba çekme, nefsiyle hesaplaşma da diyebiliriz. Otokontrol, aynı zamanda insana dinamizm kazandırır. İrademizin güçlenmesine yardımcı olur. Hayata daha sağlam bakarız. Ayaklarımızı yere daha güvenle basarız. Alnımız ak, yüzümüz pak olur.
İşte böyle bir zaman dilimindeyiz. Adına halk tabiriyle, “ÜÇ AYLAR” denilen ve Ramazan’a hazırlık niteliği taşıyan kutlu aylar! O yüzden ilk ay olan RECEP AYI’nın ilk Cuma gecesi idrak edilen REGAİB KANDİLİ’ni fırsat bilerek; kendimize rağbet ettirmek, kendimizin Allah’a rağbet ettiğimizi göstermek, rağbet edilen, güvenilen, emin insan statüsüne çıkabilen insan olabilmek için bu aydan itibaren, şimdiye kadar ne kadar; kusur, hata, suç, günah, kırılma noktaları, çizilen zikzaklar varsa hepsinden vazgeçmek, anamızdan doğduğumuz gibi tertemiz olmak, bütün yaratıklara; “yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” anlayışı içinde hareket sergilemek gerekmektedir.
Kendimize rağbet ettirmek, herkesi kendimize hayran bırakmanın yolları; kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamak. Her yaptığımız işi samimiyetle, Allah rızası için yerine getirmek. Kötüler, ahlaksızlar, vatana, millete ihanet edenler, toplumda kötü olarak anılanlar dışında, kimsenin arkasından konuşmamak. Bize verilen bir görevi, dürüstçe, hileye kaçmadan, kimsenin ayağına çelme takmadan “adam gibi” yapmak.
Regaib kandili ve diğer kandillerden yola çıkarak, hayatımızın akışını değiştirmek zorundayız. Şunu asla unutmamalıyız; ne yapayım, bunca zaman günaha battım, ben bir daha iflah olmam, alışmışım bir kere bırakamam, Allah benim tevbemi kabul etmez… anlayışına girmek hayatımızda onulmaz yaralar açar. Hem kendimizi hem de toplumu geriye dönülmez felaketlere sürükler.
Hayatımızın her aşamasında, yaşantımızın her bölümünde mutlaka hatalar, günahlar, kusurlar vardır ve olacaktır. Çünkü insan demek; “nisyan yani hata yapan” demektir. Allah şöyle der; “eğer yeryüzünde günah işlemeyen insanlar olsaydı, ben onları helak eder, hata yapan insan yaratırdım.” Bir insan; devamlı içki içmiş, kumar oynamış, fuhuş yapmış, kötülüğü meslek edinmiş de olsa, şayet gönülden, içten gelerek tevbe eder, pişmanlığını ortaya koyarsa Allah o insanı bağışlar. İslâm’da umutsuzluk yoktur. Günahkar bir insan tevbe ettikten sonra Allah onun geçmişine bakmaz. Yani şunu demez; “sen ne hakla bana dua ediyorsun, senin evveliyatın kötülüklerle doluydu, sen perişan bir insandın…” tabir yerindeyse bir doktorun, hastalıklı bir organı ameliyatla alıp, sağlığına kavuşturması gibidir. Doktor veya diğer insanlar, o hastanın kesilen ve ameliyatla alınan organını devreye sokarak yargılarlar mı? Hiç akıllarına bile getirmezler, düşünmezler bile.
Rağbet edilmek zor değil. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; cennete girmek, cennetlik olmak da zor değil. Esasında günaha giden yollar parayla yani pahalı, sevaba, insanlığa giden yollar parasızdır. Neden parasız ve ödüllerle dolu olanı tercih etmiyoruz da, pahalı ve ücretli olanı benimsiyoruz?
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET