PAYİTAHTA RUH VERENLER
Konya için tehlike çanları çalıyor
HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR
PUZZLE
MUSİBETLER BİZİM ESERİMİZDİR
Eğitim de denetim de şart
FACİALAR KADER DEĞİL
MODERN DÖNEM ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 1
Futbol hatalar oyunu derken bunu kastetmemiştik
Keyifsiz Maç, Ortada Hakem Yok
Felaketlerin İlk Adımı Suçlunun Masa İlan Edilmesiydi
SURİYE
Enflasyonu düşürmek için talebi öldürmek yerine, üretim arzındaki sorunlara çözüm aramalıyız
AVRUPA’NIN KARANLIK TARİHİ
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -3-
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Alfa Romeo Junior
Payitaht kelimesi, pay ve taht kelimelerinin birleşiminden oluşur ve Başkent anlamını taşır.
1097 tarihinden 1277 yılına kadar Konya aralıksız Anadolu Selçuklu Devleti'nin payitahtı olmuştur.
1040 tarihinde Dandanakan savaşında Gaznelilere karşı zafer kazanılmasıyla kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Alparslan tarafından Malazgirt Zaferinin (1071) kazanılmasıyla Anadolu'ya adım atmıştır. 1076 yılında Süleyman Şah'ın İznik'i fethiyle, Büyük Selçuklu Devleti ile bağlantılı Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur.
Selçuklular İslam'ı benimsediler ve özellikle Hanefiliğe bağlı kaldılar. İslam'ı kabul etmeleri bölgede siyasi etkinliklerini ve güçlerini arttırdı. Selçukluların büyük bir güç olarak ortaya çıktığı bu yüzyıllar, İslam dünyasının en buhranlı devrine denk gelmekte idi.
Yeseviyye, Mevleviyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye ve Rifaiyye gibi tarikatlar, zaviyeleri ile Anadolu'nun mamur hale gelmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Anadolu Müslümanları genelde tasavvufa meyyal zümrelerdir. Zaviyeler Anadolu insanının buhranlı anlarında sığındığı liman haline gelmiştir.
Anadolu'ya her kesimden gelip yerleşen bu kişiler, örf âdetleri ve sahip oldukları fikirlerle mevcut siyasî ve içtimaî yapıyı tesir altına aldıkları gibi devletin sağladığı imkân ve müsamaha ortamının da katkısıyla teşekkül eden dinî-tasavvufî, sosyal ve kültürel çevreden etkilenerek yeni oluşumları tetiklemişlerdir. Bu coğrafyanın İslamlaşmasında önemli rol oynayacak pek çok âlim, şeyh, derviş, tarikat ehli, çeşitli dinî ve fikrî cereyanın taşıyıcıları, Türkiye Selçukluları arasında bazı etnik değişmelerin yanı sıra muazzam bir fikir canlılığıyla medenî ve siyasî uyanış hareketini başlatmışlardır. Özellikle Mâveraünnehir, Harizm, Horasan ve Irak bölgesinden gelen mutasavvıf ve mütefekkirler, mensubu bulundukları akımları Anadolu'ya nakletmenin yanında yeni Sünnî ve gayri Sünnî eğilimli tarikatların ve tasavvufî cereyanların doğuşunda ve gelişiminde tesirli olmuşlardır.
İslâm medeniyetinde tasavvuf cereyanı, buna bağlı olarak da tarikatlar ve tasavvufî faaliyetler, sosyal hayat üzerinde en fazla etki bırakanıdır. Bu bakımdan bilhassa XIII. yüzyıldan itibaren bahsedilen sebeplerle Anadolu'da hızla yayılan tasavvufî hareketler ve teşekküller, Türkiye'nin dinî- içtimaî tarihinin en önemli konularından birini teşkil etmektedir. Dolayısıyla Türkiye Selçukluları dönemindeki Sünnî tasavvufî hareketlerin, yani Mevlevîliğin, Kâzerûnîliğin ve Rifâîliğin hatta bir ölçüde Ahiliğin, bunları etkilemesi hasebiyle de Melâmîlik ve Yesevîliğin muhtevasının, temsilcilerinin, Sünnî eğilimi ağır basan Mâverâünnehir ve Horasan sahasındaki dinî-tasavvufî hayatla bağlantılarının, Anadolu'daki tasavvufî, iktisadî, sosyal ve kültürel faaliyetleri ile günümüze kadar uzanan derin tesirlerinin, kısaca tarihçelerinin iyi bilinmesi gerekmektedir.
Anadolu'muzun toprakları üzerinde, yurdun her şehir, kasaba ve köyünde hayatta oldukları zaman tanınmış veya tanınmamış, fakat kerameti, ilmi ve irfanı ile bugün adeta efsaneleşmiş hale gelmiş "Evliya” dediğimiz şahısların mezarlarına, türbelerine tesadüf etmek her gün için mevcuttur.
Konya'mız bu hususta İstanbul'dan sonra başta gelen şehirlerdendir. Bugün vilâyet sınırlan içerisinde yatan tanınmış şahısların isimlerini ayrı ayrı tespit edip listeler halinde çıkarmaya girişecek olursak mevcut isimlerin bin rakamının üzerini çoktan aştığını görürüz.
Konya'mız; Veliler, Peygamberler diyarıdır. Dünya kurulduğundan beri yeryüzüne 124.000 veya 224.000 peygamber gelmiştir. Bunlardan bir kısmının mezarı da Konya'mızdadır. Konya'da yattıkları bilinen Peygamberlerin isimleri ve yattıkları mezarlıkların bir kısmı varlığını korumakta olup, bir kısmının yerleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, sadece peygamber isimleri kayıtlara geçmiştir.
Payitahta Ruh verenler derken sadece o dönemin gönül erlerini hatırlıyoruz. Pekiyi bugün, yaşadığımız zaman diliminde böyle değerlerimiz yok mu? Olmasın mı? Yalnızca mazide kalan bu kıymetlerimizin hikâyelerini anlatarak mı vakit geçireceğiz? Biz, onlardan hiçbir hisse almayacak mıyız? Hani bir söz var; "kellim kellim la yenfa'” konuş konuş faydasız. Hep onların biyografilerini mi ele alacağız? Onlardan gelen ruh esintileri bizi kendimize getirmeyecek mi? Özümüze döndürmeyecek mi? o kıymetli insanlarımızın yaptığı özgün ve telif eserleri neden meydana getirmeyelim? Evet bunun için çok çalışmak lazım, aklımız terletmek gerekir.
"Nettin ey bivefâ Hakanların nerede?
Bunca dilberler, bunca can, cananların nerde
Kamu hak ile yeksan o tenler yalan olmuş.
Göster bana acep senin imkânların nerde?” der şair.
DOSTLARDAN KURTULUŞ YOK
RUBAİLERİMDEN SEÇMELER
VATAN SEVGİSİ LAF İLE OLMAZ
AYMANAS’TA ZAMAN
İNSANLIĞI KAYBETMEYELİM!
ASR-I SAADETTE ŞİİR
GERÇEKTEN SAMİMİ MİYİZ?
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
HAYATA BAKIŞ
HASAN ÖZÖNDER HOCAM