Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Değerli dostlar, size gerçek bir hikâye aktaracağım. Bu hikâyeyi kıymetli yazar Ali Erkan Kavaklı'dan aldım. Sağ olsun o değerli yazar üstadım hemşehrim, benimle böyle güzellikleri paylaşır.
"Ankara'da bir kurumda genel müdür olarak görev yapıyordu. Ailevi problemler yaşamış ve eşinden boşanmıştı. Psikolojik olarak çok yıpranmış, dengesini kaybetmişti. İşinde başarılı olduğu için bu durumunu toparlasın diye bir ay mazeret izni verdiler. Bu süre içinde yeni bir evlilik yapar ve kafayı toparlamak için yeni eşiyle birlikte uzak doğu seyahatine çıkar. Yolu Endonezya'ya düşer.
Cakarta caddelerini gezmeye başlarlar. Yeni eşine uzak Doğu kumaşı almak için büyük bir mağazaya girerler. Aldığı kumaşın pazarlığını yapma esnasında mağaza sahibi İngilizce olarak;
-"Siz Türk müsünüz?” diye sorar.
-"Evet” deyince, heyecanla boynuna sarılır ve;
-"Bu kumaş size hediyemiz, lütfen kabul buyurunuz. Mağazamız açıldığından beri ilk kez bir OSMANLI TORUNU bizi şereflendiriyor.” Diyerek, Osmanlı hayranlığını ve sevgisini dile getirir.
Misafirlerini özel odasına alır, kahve ikram eder. Yanlarından ayrılırken;
-"yarın Cuma namazını nerede kılacaksınız?” diye sorar. Genel Müdür, şaşırır, ne yapacağını, ne diyeceğini bilemez. Zira ne namaz var, ne abdest ve ne de Cuma! Ama bu kadar iltifattan sonra;
-"Ben namaz kılmayı bilmiyorum” da diyemez, utanır. Utancından neredeyse yerin dibine girecektir. Bu kusurunu bastırmak, belli etmemek için;
-"Ben buraya yeni geldim, şehri tanımıyorum, siz hangi camiye götürürseniz ben oraya gelirim” der. Yani kıvırtır.
Mağaza sahibi;
-"Tamam önemli değil, ben sizi yarın araba ile aldırırım” diyerek sözü bağlar.
Otelin adresini alır ve mağazadan çıkarlar eşiyle birlikte. Hemen bir takke alır. Ertesi gün (Cuma günü) misafiri otelden alır, Cakarta'nın en büyük camiine götürürler. Osmanlı torununa minberin önünde yer ayırırlar.
İmam hutbeye çıkar, şu sözleri söyler;
-"Sevgili kardeşlerim! Eğer bizler burada dinimizi rahatça yaşıyorsak, huzur içinde Allah diyorsak, Hak- Hukuk-Adaletle tanışmışsak, insanca hayat sürüyorsak ve şimdiye kadar bu vasıflarımızı koruduysak… bilin ki OSMANLI sayesinde olmuştur. Zalim Haçlı dünyasına karşı direnebilmiş ve inancımızı muhafaza edebilmişsek, bunu OSMANLI'YA borçluyuz. Allah, bu milleti payidar eylesin. Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin…
-"Sevgili kardeşlerim! Biliyor musunuz? Şu anda aramızda bir OSMANLI TORUNU var. Cumamız onunla bereketlenmiştir. Şimdi hutbeyi okumak üzere onu davet ediyorum” der demez, Türk misafir, Osmanlı torununa hızla gelerek, cübbeyi ve sarığı giydirir. Her şey o kadar hızlı ve ani gelişir ki itiraz etmeye fırsat bulamaz. Şok olmuş vaziyettedir; bu kadar değer verildiğini bilememenin şaşkınlığı içindedir. Mecburen kalkar. O kadar ilginçtir ki; cuması, namazı olmayan bir insan şimdi hutbe okuyacak!
Minbere çıkarken içinden
-"Nasıl yalvarsam, neler söylesem bilmem ki? Şimdiye kadar ne hutbeye çıktım, ne namaz kıldım ve ne de Cuma güzelliğinden nasip aldım. Allah'ım, beni bu güzel insanlar karşısında mahcup etme! Ya rabbi, beni ve milletimi rezil etme! Ya rabbi, bana yardım et, ayıbımı gizle, beni bu badireden kurtar!...” diyerek Allah'a yalvararak minbere çıkar. Cami hınca hınç doludur, 25 bin kişi vardır içerde ve dışarda. Cami cemaati ona bakıyor, hutbedeki misafir Osmanlı torunu da onlara…derken dili çözülür ve şu cümleler dökülür;
-"Sevgili kardeşlerim! Size Türkiye'deki kardeşlerinizden selam getirdim.” Der.
Hep bir ağızdan;
-"Aleyküm selaaaaam” diyerek camiyi inletirler.
Devam eder konuşmaya;
-"Sevgili kardeşlerim! Hiç şüpheniz olmasın ki OSMANLI dimdik ayakta, her zaman arkanızdayız, her zaman İslam'la, hak'la birlikteliğimiz devam ediyor. Size her zaman yardıma hazırız….”
Cemaat öyle bir dalgalandı ki… hutbeden sonra misafirleri olan OSMANLI TORUNUNU büyük bir konvoyla otele bıraktılar, devlet başkanı uğurlar gibi!
Bu olanları görünce otel odasında hüngür hüngür ağlamaya başlar;
-"Hey Allah'ım! Dünyadaki insanlar, mazlumlar, bizden ne bekliyor, biz ne işle uğraşıyoruz?”
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET