Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Bu gün Ramazanın 15'i. Orucu yarı ettik! On beş günlük Ramazan karnemize bakalım; oruç bize ne kazandırdı? Kur'an ile iletişimde ne elde ettik? Gerçekten oruç bizi tuttu mu? "Ramazan gelse de hatim yapsam" dediğimiz Kur'an ayında ne kadar Kur'an'laştık? Yine fakirler, yoksullar ve yoksunların en çok gözetildiği bu ayda veren el olduk mu? Sevgili peygamberimizin, Cebrail ile yüz yüze, karşılıklı mukabele ettiği bu güzelliğe erebildik mi?
Gıybetin, dedikodunun, başkalarının arkasından konuşmanın, ölmüş kardeşimizin etini yemekle eş değer olduğunu sık sık okuduğumuz halde, daha iftarı açar açmaz, hatta iftarı bile beklemeden oruçlu ağzımızla gıybete mi başladık? "gıybet etmeyin ya hu" diyene; "ama hepsi gerçek, biz gıybet etmiyoruz, olanı söylüyoruz" diye itiraz ederek, kendimize kılıf mı bulmaya çalıştık? Halbuki bu konuşulanlar, doğru değil de, yalan olmuş olsaydı, o zaman iftira etmiş olurduk-ki yalan da, iftira da bir çirkinliktir. Yalanla iman bir arada bulunmaz- bunu bile bile kör gözüne parmağın gibi inadına yapmayı mı yeğledik?
Sahi bu on beş günlük ramazan iklimi bize nasıl bir güzellik kattı? "Hakikaten bu Ramazan bana iyi geldi. Hem sağlığım yerinde, hem de kilo verdim..." diyoruz değil mi? iyi de manamızı kirleten, özümüze ağırlık veren kiloları atmayı daha denemeyecek miyiz? Kalan on beş günü mü bekleyeceğiz? Ya; şu an, şu dakika, şu saniye...Rabbim emanetini alıverirse, ya; kalan on beş güne yetişemezsek?
Mezarlara hiç bakıyor muyuz? Ölen yakınlarımız; annemiz, babamız, oğlumuz, kızımız, kardeşimiz veya bir komşumuzun, arkadaşımızın ölümüne şahit olmuşuzdur. Böyle bir durumda neler hissederiz veya hissettik? Sadece bir iki damla gözyaşı mı? Bir kaç gün ağıt yakıp sonunda köylü köyüne, evli evine mi diyoruz? Kendimize hiç ders çıkartmayacak mıyız?
Hayatın; derslerle, mesajlarla dolu olduğunu ne zaman fark edeceğiz? Ramazan ayının bize kazandırdığı; Güzel ahlakı, Kur'an ahlakını bu fırsat ayını değerlendirerek bir anlam yükleyemiyorsak, yükleyememişsek, çayca gidip yolca gelmişsek… inanın orucumuz yalnızca aç ve susuz kalmaktan ibaret olmuş oluyor!
Anlamakta zorlanıyorum doğrusu; Kur'an'la iletişime girmeyi kendimize ilke edinmemişsek, Kur'an okumayı, Allah ile konuşmak olarak değerlendirip her ayetin bize bir şeyler anlattığının farkına varmıyorsak… yuh bize, yazık bize!
Kur'an kıssalarından, peygamberlerin hayatından dersler çıkartmıyorsak, Kitap ve Sünneti; "dinimizin bir ilkesi” diyerek, yarım ağızla söyleyip, hayatımıza rehber kılmıyorsak, İslam'ın hayatımızın her yerinde olduğunu adeta soluduğumuz hava gibi olduğunu idrak etmiyorsak… veyl olsun bize!
Ölüm Dediğin
Ezanla başlar, kısacık bir an,
Saat işliyor, geçiyor zaman,
Vakit bitiyor, dönüyor devran,
Herkesi bulur, ölüm dediğin!
Doğanlar şahit, bunu biliyor,
Yazılmış ahit, canlar alıyor,
Güneş batıyor, akşam oluyor,
Her kulu alır, ölüm dediğin!
Paraya mala, aldanma sakın,
Ensende solur, vakit çok yakın,
İnsanca yaşa, şerlerden sakın,
Çok fena dalar, ölüm dediğin!
Değişmez gerçek; cinsi dengi yok,
Dini inancı, ırkı rengi yok,
Sesi soluğu, hiç ahengi yok,
Yanında olur, ölüm dediğin!
Tahtı sarayı, kor, bıraktırır,
Şanı şöhreti, hepten yaktırır,
Hak bilmeyene, yaşlar döktürür,
Acılar salar, ölüm dediğin!
Saçı ağartır, dişi döktürür,
Ayaklar tutmaz, beli büktürür,
Gözler seçemez, gözlük taktırır,
Mesajlı gelir, ölüm dediğin!
Herkes binecek, o tahta ata,
Veda ettirir, tüm saltanata,
"Şeb-i arus”la en son vuslata,
Canlara güler ölüm dediğin!
Kabir Taşları!
Mezarın yazıları, her bir hecesi,
Alabilene mesaj, kabir taşları,
Ya aydınlık bir bahçe, ya da gecesi,
Kalabilene mesaj, kabir taşları!...
Sessiz köyün sakini, sinde yatanlar,
Dün hayatta idiler, bitti o anlar,
Bize bir şey fısıldar, dilsiz mekânlar,
Bulabilene mesaj, kabir taşları!...
Dünyaya gelen canlar, bir gün ölecek,
Kaçışın imkânı yok, herkes gelecek,
İyi yaşayanlara, müjde olacak,
Bilebilene mesaj, kabir taşları!...
Âriflerin alimin taşları farklı,
Çocuklu annelerin yaşları farklı,
Şehitlerin gazinin işleri farklı,
Gelebilene mesaj kabir taşları!
Varmış!
Hayatı, bitmeyen bir bahar sandım,
Gördüm ki, bu ömrün yazı da varmış,
Gençliği, oyuncak bir sefer sandım,
Anladım, bu ömrün güzü de varmış!
Fark ettim, gündüzler hep bitiyormuş,
Akşamlar oluyor, gün batıyormuş,
İnsan, gerçekle kalkıp yatıyormuş,
Hissettim, zamanın sözü de varmış!
Yüzüme baktım da, çizgiler olmuş,
Gözlerin feri yok, morlukla dolmuş,
Şakaklarım çökmüş, benzim de solmuş,
Anladım, hayatın izi de varmış!
Beyhude geçirdim, bunca zamanı,
Gelmeyecek sandım, Hakkın fermanı,
Kalmadı, tükendi dizin dermanı,
Bu ömrün sonunda, sızı da varmış!
Mezarlara baktım, binlerce beden,
İşte hakikat bu, gelmiyor giden,
Sorguladın mı hiç, niçin ve neden?
Ölümün, durduran hızı da varmış!AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET