Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Mesnevînin bizzat Mevlana tarafından yazılan ilk on sekiz beytinin adeta Mesnevî’nin özeti mahiyetinde olduğu şarihler tarafından dile getirilmekte ve büyük önem atfedilmektedir. Hatta bu 18 sayısının Mevlevilikte neredeyse kutsallık seviyesinde önemsendiği, bazı sulûk işlemlerinin ve Mevlevî adabının bu sayı ile ilişkilendirilerek şekillendiği dile getirilmektedir. Şimdi bu beyitlerin bir kaçını ve konuyla ilgili yapılan bazı açıklamaları izah edelim;
“Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın… herkes ağlayıp inledi. Yani kul, asli vatanı olan İlahi makamdan ayrıldığı için durmadan ağlamakta, çığlık atmaktadır. Cennetten kovulduğu için kendini paralamakta, gözyaşı dökmektedir.
Ayrılıktan parça parça olmuş, kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım. Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar. Ben, bu ayrılık sebebiyle her cemiyette ağladım, inledim. Her tipten ve her karakterden insanlarla bir araya geldim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu, ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok.
Ham, pişkinin halinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselam.”
Hemen ilk cümlede zikredilen neyin neye işaret olduğu tartışılmış ve Mevlâna’nın eserlerinin değişik yerlerinde bizzat kendisinin yaptığı açıklamalar da göz önüne alınarak farklı görüşler ortaya atılmıştır.
Bu görüşlerden bazıları şöyle sıralanabilir: İnsan-ı kâmilin en mümtaz temsilcisi Hz. Muhammet (sas), Mevlâna’nın kendisi, Mürşit, Kâmil Mümin, Âşık, Gönül, Kalem, İsrafil’in suru ve Mesnevî. Ancak bunlardan en çok tercih edilen ney ile insan-ı kâmilin işaret edilmiş olduğudur. Haklı olarak Mevlana’yı bir insan-ı kâmil gören Ahmet Avni Konuk bu konuda şu açıklamaları yapar: “Hz. Pir: “Bu neyi dinle” tabiriyle kendi vücûd-i şeriflerine işaret buyururlar. Zira neyin içi boş olup, üfleyen kimsenin nefesi ondan ses çıkarır. İnsan-ı kâmilin vücudu da “ney”e benzer. “Ney”in yedi deliği, insanın yedi azay-ı zahirisine işarettir ki, beşerin fiilleri bu uzuvlardan sadır olur. İnsan-ı kâmilin ney gibi boş olan vücudundan zahir olan fiiller, ancak Hakk’ın tasarrufuyladır.”
“Ankaravî İsmail Rusuhî Dede, Fatihu’l-Ebyat'ında neyin, ‘içi boş olduğu için masivâdan arınmışlığı ve Hakk'ın nefesiyle dolan gerçek sûfî ve aşığı simgelediğini söyler. Ankaravî, ney'in ebced hesabı ile 60'a karşılık geldiğini, 60'ın, ‘sin' harfine tekabül ettiğini, ‘sin'in de Muhammed demek olduğunu da açıklamalarına eklemiş ve ‘bişnov ez ney'i, ‘Peygamberden Dinle!' olarak okumuştur. (...) Bununla birlikte, ney'in nayistan'dan, yani kamışlıktan koparıldığı için ‘ayrılıktan (‘ez cüdayı ha') yakınması, onun, yersiz yurtsuzlaşmışlığına da işaret eder. Bu, Vahdet'ten Kesret'e atılmışlığın getirdiği bir yersiz yurtsuzlaşmadır ve Hz. Peygamber'e, dolayısıyla da İnsan-ı Kamil'e eklemlenir.
Hz. Mevlana'dan sonra sema'da ney taksiminin, İsrafil'in sur'unu temsil ettiği de biliniyor. Asaf Halet Çelebi, ‘Mevlana ve Mevlevilikte, sema'da Itri'nin Naat-ı Şerif'inin okunmasından sonra neyzen başının 'şah veya mansur akordundaki ney'i ile yaptığı taksimden söz ederken şunları söyler: ‘Neyin taksimi İsrafil'in surunu temsil etmektedir. Naatı ve ney taksimini [murakabe vaziyetinde] dinlerler. Taksimin sonuna doğru hafifleyen ney sesine, başka bir ney veya neyler dem tutarlar. Dervişler birden ellerini zemine vurup ayağa kalkarlar. Bu hareket de, sur'u duyan canların kıyamet gününde dirilmelerini temsil etmektedir.’”
İnsan-ı kâmile olan işaretleri Ahmet Avni Konuk şöyle açıklar:
Şarihler kamışlığı, a’yan-ı sabite, ruhlar âlemi veya mâsivâ ile açıklamışlardır. Son görüşü tercih eden Ahmet Avni Konuk’un izahı şöyledir: “Neyistan’dan ve kamışlıktan murat, cismaniyet âlemi olmak münasiptir. Filhakika bu kesafet âleminde peyda olan ecsam-ı beşerden her birisi, hakkın mezahır-i esma ve sıfatı olup, daima onlardan bu sıfat ve esmay-i ilahiye ahkâmı zahir olmaktadır. Şu kadar ki, insan-ı kamil, bu kamışlık mesabesinde olan cismaniyet âleminde, kendi vücud-ı cismanisinin mevhum ve yok olduğunu idrak eder; ve insan-ı nakıs ise, kendi mevhum olan varlığında ve enaniyetinde müstağraktır. “Ve bir Hakk’ın vücudu ve bir de benim vücudum vardır” deyip durur.
Mesela, insan-ı kâmil, kamışlıktan kesilip neyzenin üflemesine ve güzel nağmeler çıkarmasına uygun bir “ney”e benzer. İnsan-ı nakıs ise, her ne kadar kamışlıktan kesilmiş ise de, tesviye edilmemiş ve içinin doluluğundan dolayı güzel nağmeler ve sedalar çıkarmasına müsait olmayan “ney”e benzer. Eğer bu nay dahi, bir üstad-ı kâmil tarafından tesviye görür ve içi boşaltılır ise, güzel bir ney haline gelir.
“İnilti”den murat, insan-ı kâmilin, arif ve cahil insanlar önünde, beyan buyurduğu hakaik ve maarife dair olan sözleridir ki, bu Mesnevi-i Şerif başından sonuna kadar Hz. Pir’in bu kabil iniltilerinden nalelerinden ibarettir.”
“Ben bu cismaniyet âleminde halk arasında bu ayrılık duygusundan dolayı sinesi ve kalbi dilim dilim ve pare pare olmuş ve kendi aslı olan âlem-i küdsa kavuşmağa âşık olan kimse isterim ta ki ona, bu asla olan iştiyak derdinin sırlarını açayım ve şerh edeyim. Zira benim bu hususta söyleyeceğim sırları ve hakikatleri bunların istidatları cezp eder.”
“Ney mesabesinde olan insan-ı kâmil âlem-i kesrette sevip yar edindiği her bir şeyden soğuyup, kendi aslı olan Hakk’a müteveccih bulunan her bir salik-i âşığın mahremi arkadaşıdır. Ve onun nefs ve ruh mertebeleri, salikin kendi aslına perde olan ruh ve nefs mertebelerini yırtar kaldırır.”
“İnsan-ı kâmil şekavet-i ezeliyesi olanlar için zahirdir; zira onu doğru davet ettikçe inadı ve şekaveti artar; saadet-i ezeliye sahibi olup nefsin pisliklerine bulaşanlar ve zehirlenmiş olanlar için de panzehirdir.”
“Ney, yani insan-ı kâmil, mehâlik ve müşkilatla dolu ve nefs-i emmarenin mezbahası olan Hakk yolundan haber veriyor; aşk-ı ilahiye müptela olan Mecnunun kıssalarını ve hallerini beyan ediyor.”
“İnsan-ı kâmilin aklının mahremi, anca konun önünde kendi aklını, dirayetini ve fetânetini terk etmiş olan saliktir. O akıldan yararlanan ancak böyle bir saliktir; yoksa kendi aklı, zekâsını ve ilmini beğenen kimse, insan-ı kâmilin aklından ve onun ledünni ilminden yararlanamaz. Fakat kendinden geçen salik, insan-ı kâmil konuşurken baştan ayağa kulak kesilir, dinler; zira insan-ı kâmilin dilinin müşterisi ancak böyle kulak olan bir saliktir.”
“Pişmiş ve olmuştan murat hür ve baliğ olan insan-ı kâmildir. Ham ise, çiğ ve olmamış insan-i nakıstır.”
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET