Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Orta Asya'dan Balkanlardaki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür.
Yaşadığı geniş coğrafyada doğa ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramı'nın Anadolu'da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır.
Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve YENİGÜN anlamını taşıyan Nevruz, kuzey yarımkürede başta Türkler olmak üzere birçok halk ve topluluk tarafından yılbaşı olarak kutlanır.
Gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart'ta güneş, göçmen kuşlar gibi kuzey yarımküreye yönelir. 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar.
Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır.
Oniki Hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır. Türklerde Nevruz hakkında başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon'dan çıkıştır. İşte bu nedenle bugün Türklerde Nevruz, yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar bayramlarda kutlanagelmiştir. Orta Asya'daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır.
“Nevruz” barışı da getirdi desek herhalde yanlış olmaz. Yıllardır üzerinde çalışılan ve adına; “Çözüm süreci” denilen, ülkemizde sevince, mutluluğa sebep olan bir sürecin uygulama aşamasındayız! Bu sürece Öcalan da bizzat katkı yapıyor. Bunu mektubundaki mesajdan anlıyoruz.
Öcalan mektubunda şöyle diyor:
“Tüm halklarımıza barışın yanında yer alan halklarımızın ve dostlarımızın nevruzunu selamlıyorum. Acil bir müdahale, dini inançlarımız, siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzun gereğidir. Yürüttüğümüz mücadele bugün tarihi bir eşiktedir. 40 yıllık hareketimizin acılarla geçen mücadelesi boşa gitmediği gibi sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır. Tarihi Dolmabahçe sarayında hepimizce resmen ilan edilen 10 maddelik deklerasyon sürecinde yeni bir süreci başlatmakla karşı karşıyayız. PKK’nın TC’ye karşı yaklaşık 40 yıldır yürüttüğü silahlı mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uymak için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyiz. Kongremiz toplanıp yeni bir dönem başlatmalı. Anayasal vatandaşlığı eşit ve özgür yaşamı esas alan dönemin startı verilmeli. Çatışmalı süreçten; T.C. dahilinde özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi, demokratik toplum olarak barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz. 90 yıllık cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişi aşıp, gerçek barış ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz. Nevruz’un gerçek tarihine yaraşan da huzurunuzda böyle bir aşamayı selamlamaktır. Selam olsun…”
Mektupta yazılanlar, verilen mesajlar kadar, onların uygulamaya konulması önemli. Bu mektuba bakarak Öcalan’ı masumlaştırma, barışın başında, barışı isteyen tek kişi olarak görmemek gerekli. Mesele Öcalan’ı aşmıştır. Öcalan istemese de bu olacaktır ve olmak zorundadır. Konuyu tek yönlü ele almak, barışı anlamamak ve Öcalan’ı tabulaştırmak anlamı taşır. Buna meydan verilmemeli, süreci çok iyi yönetmelidir.
Bu süreç, kolay başlamadı. “Demokratik açılım” kavramını anlamayanlarla birlikte çeşitli yerlerden değişik ayak kaydırıcı ve süreci baltalayıcı girişimler yapıldı! Hükümet üyelerini birbirine düşürme, o zamanın Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül ile yine o dönem Başbakan olan sayın Erdoğan’ı karşı karşıya getirme çabalarına girildi! Bu hala halkın önüne konuluyor basın tarafından! Adı geçen basına bakalım birlikte;
Sözcü; “Arınç kazan kaldırdı”, Cumhuriyet; “Saraya isyan”, Birgün; İktidarın tepesinde “nevrotik” atışma!”, Milli Gazete; “Ateşi Arınç yaktı”, Taraf; “Erdoğan’a newroz şoku”….
Bu gazetelerde; “Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında bir çatlak oluşsa, birbirlerine girseler, ortalık toz duman olsa, barış süreci akamete uğrasa, dolayısıyla eski terörlü günler geri gelse...!” hamakatı, akılsızlığı, ihaneti yatmaktadır!
Ne Saray’a isyan, ne Arınç’ın kazan kaldırması, ne iktidarın tepesinde nevrotik atışma, ne Arınç’ın ateş yakması ve ne de Erdoğan’a nevroz şoku var! Herkes serbestçe görüş ve düşüncelerini rahatça söylüyor. Durumdan vazife çıkarmanın anlamı yok. Sözlere tepki de olabilir. Önemli olan çatışma, kavga, sürtüşme olmaması, kırgınlıklara mahal vermemektir. Ne kadar insan varsa o kadar; fikir, düşünce ve söylem olacaktır. Asıl olan temeli sarsmamak, ülkeyi rayından çıkarmamak, öküzün altında buzağı aramamaktır!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET