“NEDEN YAPMADIĞINIZI SÖYLERSİNİZ?”

Hangi mesele olursa olsun, her hangi bir konuda konuşma başladığı zaman, konuşanların ekserisi bilgiçlik taslamaktan, işin uzmanı gibi konuşmaktan, kendisini herkesten üstün görmekten, bilirkişi havasına bürünmekten kendisini alamaz. Sanırsınız ki; bu konuşan, gerçekten işi bilen kişi. Aklınıza ve aklımıza şu soruların gelmemesi mümkün değil;

  1. Acaba kendi işleri düzgün mü? Eleştirdiği konularda kendisine düşen görevleri tam olarak yerine getiriyor mu?
  2. "Bir vatandaş, bu ülkede yaşayan bir birey, daha da önemlisi sorumluluğunu bilen bir insan olarak elimi taşın altına sokuyor muyum?
  3. Konuşurken, mangalda kül bırakmamak değil de, gerçekten iş bitirici bir tavrım var mı?
  4. Hz. Mevlana; "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” der. Neden maske takarız? Yalın olmak, sade görünmek ve adamlık makamını muhafaza etmek o kadar zor mu?
  5. Elimize ne geçecek yalan söylemekle? Başkalarını karalamak bize ne kazandıracak günah dışında?
  6. Ne zaman; "el ne der?” putunu kıracağız? Ne vakit "el aleme karşı ayıp olur” hamakatından kurtulacağız? "Allah ne der?” anlayışını kendimize ilke edinmeyecek miyiz?
  7. Sorumluluk makamındaki insanlar neden halka zulmetme yolunu tercih ediyor? Hak yemeyi kendimizde vazgeçilmez bir unsur mu görüyoruz?
  8. Halkı-ki halk; sensin, benim, odur, biziz, sizsiniz… yani hepimiziz- hiçe sayma aymazlığını ne zaman bırakacağız?
  9. "vefa” dediğimiz kavramın, bir semt ismi, dört harf iki heceden ibaret bir söz olmadığını ne vakit idrak edeceğiz?
  10. "Samimiyet” adını verdiğimiz ve herkese lazım olan, yaşarken bir görevdeyken, yetkili mevkideyken; "Ne iyi insan, adaleti elden bırakmıyor, Allah razı olsun” sözüne muhatap olmak istemez misiniz?
  11. Gök kubbede hoş bir seda bırakmaya niyetiniz yok mu?
  12. Niçin verdiğiniz sözde durmuyorsunuz? Sözleşmeler kâğıtta mı kalmalı? Unutmayalım ki yalanla iman bir arada bulunmaz.
  13. Şunu asla aklımızdan çıkarmayalım; aldatan, aldanır. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Etme bulma dünyası, men dakka dukka, Kişi yaptıklarını yaşamadan ölmez…

 

Soruları uzatmak mümkün. Önemli olan soruları uzatmak değil, hali hazır sorulara doğru dürüst cevap vermek, soruların içini doldurmak asıl olan. Bunun aksini yaparsak şu sözle karşı karşıya kalırız ki çok çetin ve ağır bir sözdür;

 

"Ne kendi etti rahat, ne verdi dünyaya huzur,

Yıkılıp gitti dünyadan dayansın ehli kubur”

 

 

Her zaman söylerim ve her konuşmamda dile getiririm. Zira güncelliğini koruyor. Tahirü'l- Mevlevi, mezar taşına şu sözleri yazdırmış;

 

"Eli boş gidilmez gidilen yere,

Rabbim boş gelmedim suç getirdim,

Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,

İki büklüm sırtımda pek güç getirdim”.

 

 

Bu kardeşiniz de şöyle der bir şiirinde;

 

 

Makama mansıba aldanma sakın,

Ensende soluyor vakit çok yakın,

Ahlaklıca yaşa şerlerden sakın,

Tüm evlere dalar ölüm dediğin!

Yazarın Diğer Yazıları