NEDEN?

Hayatımız; keşkeler, pişmanlıklar, nedametler, günah kirleri ve vefasızlıklarla dolu. En samimi olduğunu bildiğin insan günü geldiğinde sana hile yapabiliyor. Hiç ummadığımız ortamda seni satabiliyor. Bunu da gayet rutin bir işmiş gibi anlıyor.

Devamlı kendini öne çıkarmak, durmadan kendinden söz edilmesi, tanınmış kişi olarak lanse etmekten çekinmiyor. Her durumda; ben önde olmalıyım, yolculukta ben ön koltukta gitmeliyim, ben olmazsam olmaz, bensiz dünya yere batsın… türü hamakat örneği sergileyenler var.

Bu tür davranışların adına; kibir veya tekebbür deniyor. "Küçük dağları ben yarattım” havasına girmek kadar insanı küçülten davranış olamaz. Makamlar, mansıplar, servetler, elde edilen imkânlar…insana hizmet içindir. Bu açıdan baktığımız zaman tüm insanların, başka insanlara hizmet etmek için yaratıldığı açıktır. Kimse makamını, çıkar için kullanamaz, kullanmamalı. Hiçbir insana başkalarına tafra satmak, köle misali bir tavır sergileme lüksüne sahip değildir.

İçi başka dışı başka insanlar toplumda sevilmez ve saygıya layık olamaz. Kavak misali başı kaf dağında, kibir abidelerinin, insanlar nezdinde geçerliliği yoktur. Bu yüzden sevgili peygamberimiz;

 

"Veren el, alan elden üstündür” buyurur. Cömert, eylemleri, söylemlerine uyan, vefa örneği insanlar tarih boyu unutulmaz. Daima veren el olmak mecburiyetindeyiz. Kur'anî ilkelere ehemmiyet vermeden, İlahi mesajları içimizde özümsemeden, Rabbimizin talimatlarını hayat iksiri yapmadan ne insan olabiliriz, ne de Müslüman.

 

Necip Fazıl merhum:

 

"Namaz, camiden çıktıktan sonra,

Hac, Kabe'den döndükten sonra başlar” der.  

       

Hülasa samimiyet çok önemli. Bunun adına dini literatürde; İhlas denir. Her birimiz ihlas şuuruyla davranış sergilediğimiz vakit, insanların bizi ne kadar çok sevdiğini ve bize değer verdiğini göreceğiz.

 

 "Keşke”lerle Kavruluyoruz!

 

O yandan bu yana savruluyoruz,

Her an "Keşke”lerle kavruluyoruz,

Nere gidiyoruz ne oluyoruz?

Niçin "Keşke”lerle kavruluyoruz?

 

Nedamet rüzgârı başta esiyor,

Gönüller öldürüp nefes kesiyor,

Her gün binlerce kez ipe asıyor,

Hala "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

Mevsim hazan oldu yaprak düşüyor,

Havalar soğudu her yan üşüyor,

Gözler kan ağlıyor yaşlar taşıyor,

Hala "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

Bak iki kere iki dört etmiyor,

Ellerde derman yok ayak tutmuyor,

Yediğimiz yemek lezzet katmıyor,

Niçin "Keşke”lerle kavruluyoruz?

 

Zamanın kadrini hiç bilemedik,

Ömür boşa gitti ders alamadık,

Yaşları silecek el bulamadık,

Her gün "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

Sık sık ölenleri görüyor muyuz?

Allah kelamına varıyor muyuz?

Aklımız "Oku”ya yoruyor muyuz?

Neden "Keşke”lerle kavruluyoruz?

 

 

 

Samimiyet!

 

Tertemiz bembeyaz tortusuz hayat,

Dostların geçtiği yol samimiyet,

Amasız fakatsız korkusuz hayat,

Yıkmayan dökmeyen yel samimiyet!

 

Alnı açık gezer dümdüz saflarda,

Hiç hilafı olmaz asla laflarda,

Her zaman her vakit gözü aflarda,

İnsanca uzanan el samimiyet!

 

Göründüğü gibi gezer dolaşır,

Gönüller fetheder cana ulaşır,

Muhabbetlerle her yana ulaşır,

Sevgiyle sarılan kol samimiyet!

 

Kafanın içinde art niyet yoktur,

Aslından süzülen berraklık çoktur,

İçilen süt gibi bembeyaz aktır,

Riyaları silen sel samimiyet!

 

Kalpleri fetheyle Yunus misali,

Ahlakta irfanda Yusuf emsali,

Canlara canlar kat Leyla timsali,

Düpedüz dosdoğru kal samimiyet!

 

Elinle dilinle kimseyi kırma,

Şefkat kanadı ger bîgane durma,

Günahı setreyle yüzüne vurma,

Elif gibi dimdik ol samimiyet!


Yazarın Diğer Yazıları