Yeryüzünde ilk rejim; hak nizam, tevhid anlayışı, ilahi uygulamadır. Yani Allah, insanları, daha işin başında tevhid ile tanıştırmış, temiz bir yaratılış vermiş, hayatını düzenli kılmasını istemiştir. Tevhid üzere hayat sürenler; mutlu, huzurlu, sevinçli, her şeyleri yerli yerinde olanlardır.
Allah’a ezelde verdiğimiz sözde devam eder, imanımızı sonsuza kadar sürdürürsek en yüce mertebeye ulaşır, kurtuluşa ereriz. Zira Allah insanlara; akıl ve düşünce yeteneği bahşetmiş, önlerine imana götüren açık deliller koymuştur.
Denmek isteniyor ki; Allah’ım, bunca nimet senden, bunca kudret senin, bu evrende ancak sen varsın. Beni, yaratıkların en şereflisi olarak yarattın, bana; el, ayak, dil, kulak, konuşma yeteneği, düşünmek için beyin ve akıl verdin!
Hayat iki kelimeden ibaret; “L” ve “İLL”. Evet diyebilmek için önce hayır demeyi öğrenmek, hayatımızda; “Hayır” lara da yer vermek gerekir. Hiçbir insan; dik duruşundan ve şahsiyetinden taviz vermek, adamlık özelliğini kaybetmek istemez. “Hayır” demek; inanca, insani değerlere, insani özellikleri bertaraf eden bütün kötülüklere, “Dur” demektir.
“Lâ” olmadan, “İllâ” olmaz. Onun için; “Lâ İlahe İllallah” ilkesinde; “Allah’tan başka bütün ilahlara, ilah yerine konulanlara, Allah’ı devre dışı bırakmayı kendine meslek edinmiş Allah’ı inkâr eden bütün İZM’lere, dünyayı teröre gark eden, barışı baltalayan her felsefi akıma “Hayır” diyerek kararlı olmaktır.
Burada; şirk, küfür, ateizm ve benzeri bütün Şeytani sistemler “Hayır” deme kapsamındadır. Yani “La” sınırı içinde mütalaa edilir.
Baktığımız zaman; Hz. Adem’in yaratılması, insanın yaratılış serüveni, Allah’ın ruhlardan aldığı; “elest” akti, Hz. Peygamberin; “beni Hud suresindeki; “ Emir olunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti yaşlandırdı” ifadesi, Kur’anda çokça zikredilen; düşünce, fikir, aklı kullanma emirleri, ayetlerin hep; “Kâmil insan” olmayı öğütlemesi, ameli Salih yapanların kurtuluşa erecekleri… önce olumsuzlukları temsil eden, “hayır” diyerek, olumluya adım atmayı temsil eden, “İlla”ya yani; batıl, Allahsız, inançsız bütün sistemleri temelden yıktıktan sonra yepyeni bir sistem kurmak meselesine kafa yorar.
Kurulacak bu sistem; hukuk, insan hakları, adalet, sevgi, barış, kardeşlik ve huzur iklimini beraberinde getirecektir. Zaten dünyada aranan bu değil mi? İnsanlar; huzur için, barış, kardeşlik, hukuk için çaba sarf etmiyor mu?
Bugün ikame edilmeye çalışılan; “Darvinizm’e yönelik, ateizm’in ön plana çıktığı bir uygulamadır! Felsefe bunun üzerine bina edilmeye çalışılıyor. Aydın dediklerimiz bunu savunuyor.
İşte bütün bu olumsuzluklara; “HAYIR” deyip, bunun yerine; insanlığın ikamesi için; “EVET” i koymaya çaba harcamalıyız. Lâ ve İlla aslında insanı insan yapan bir prensiptir. Lâ ve İlla olmadan hayatın tadı olmaz. Ama en değerli olanı; bu söylemleri eyleme dönüştürmek, kavli duayı fiili duaya yükseltmektir. Mümin, daha doğrusu insan; hayatta itibar sahibi olabilmesi için Lâ ve illa mücadelesinde bulunmalıdır.
Kur’an bize bunları öğütler. Yüce yaratıcımızın bizden istediği budur. Ahiret zenginliği bununla kazanılır. Cennet bununla elde edilir, cehenneme bunlara şaşı bakarak düşülür. Dünyada sevginin temeli, barışın ilk ve en önemli şartı; Lâ ve illa’ya sahip olmaktan geçer.
Ömür, yıllarla sınırlıdır. Yıl deyip geçmemek lazım. Zira bir yılın içine ne olaylar, ne iyilik ve ne kötülükler sığıyor. Hatta bırakın bir yılı, bir gün içinde bile birçok olay yaşıyoruz.
İnsan; Allah’ın yarattığı en değerli varlık. Yeryüzü ve yeryüzündeki her şey onun için var edilmiştir. İnsan değeri olduğu için peygamberlik gibi ulvi bir görev yüklenmiş, dünyanın yönetimi ona verilmiştir. Dünya insanla değer kazanır, insanla şereflenir.