MORİSKOLAR VE ORAN FETVASI

İbrahim Kalın'ın; İSAM yayınlarından çıkan, TYB 2007 Fikir ödülü alan ve 18 baskı yapan "İSLAM VE BATI” isimli kitabında Moriskolar ve Oran Fetvasından söz edilmektedir. Moriskolar kimdir? Oran Fetvası nedir. Bugünkü yazımda bu konuyu ele alacağız.

Morisko, Ortaçağ'dan beri İspanya'da müslümanlar için kullanılan Moro adına XV. yüzyılın sonlarında "-isco” ekinin ilâvesiyle türetilmiş bir kelime olup "müslümanlara mensup/ait” veya "müslümanlardan geriye kalan kişi/şey” anlamına gelmektedir. (İslam Ansiklopedisi)

1492 yılı, İslam ve Avrupa tarihinin önemli –ve trajik- kesişme noktalarından biridir. Bu tarihte İspanya'da yaşayan Müslüman ve Yahudiler, Avrupa'dan kovuldular. İspanyol kralı Ferdinand ve Kraliçe İsabella'nın orduları, reconquista olarak bilinen güney Avrupa'nın "yeniden fethi” harekâtını tamamladığında, sadece İslam'ın Avrupa'daki tarihi sona ermedi.

Yahudi, Müslüman ve Hıristiyanların beş asırdan fazla süren ortak bir medeniyet inşa etme çabası, reconquista ile sona erdi. Avrupa, çok dinli ve çok -kültürlü bir medeniyet havzası olma şansını bu tarihte yitirmiştir. Bünyesinde 20 milyona yakın Müslüman azınlığı barındırmasına rağmen, Avrupa kökenli çok-kültürlülük kavramı, bugün hala Yahudi-Hıristiyan geleneği ile sınırlı olmaya devam ediyor. İslam, batı medeniyetinin din haritasında hala belirsiz bir yere sahip. Endülüs'ün sonu, bu tarihi sürecin önemli safhalarından birini temsil ediyor.

Güney İspanya'da yoğunlaşan Müslümanların var olma mücadelesi, 1609 yılına kadar devam etti. Avrupalı Müslümanlar, 1492 yılında üç tercihle karşı karşıyaydılar: Hicret, Hıristiyanlığa cebren İhtida ve ölüm. Bu alternatiflerin hepsi, 1609 yılına kadar çeşitli biçimlerde tahakkuk etti. Göç edebilenler, bütün varlıklarını geride bırakarak, Fas, Cezayir, Tunus, İstanbul ve Fransa olmak üzere, çeşitli bölgelere göç ettiler. Fakat İspanyol yöneticiler, göçü alabildiğine zorlaştırdılar. Göç eden Müslüman ailelerin önemli bir kısmı, göç yollarında haydutların saldırısına uğradı ve telef oldu. 1492'den sonra asırlardır yaşadıkları topraklarda kalmaya karar veren Müslümanların iki alternatifi vardı. Direnmek yahut din değiştirmek. Bu Müslümanlar, tarihe "morisko” adıyla geçtiler ve İslam tarihinin en uzun ve zorlu varoluş mücadelelerinden birini verdiler.

Granada'nın kaybedilmesinden 5 yıl önce Sultan Bayezid'in huzuruna çıkan İlk Morisko elçisi İspanya'daki Müslüman tebaanın yaşadığı zorluk ve sıkıntıları sultana arz eder. İstanbul ile Moriskolar arasındaki elçi ve mektup alışverişi Kanuni dönemi de dâhil olmak üzere 17. yüzyılın başına kadar devam eder. 1492'den sonra İstanbul'a gelen Moriskolar, Memluklulere gönderilen Peter Martyr'in İddialarına cevap verirler. "Bizim bilerek ve İsteyerek dinimizden vazgeçip Hıristiyan olduğumuzu söylüyorlar” der elçi. "Allah'a yemin olsun ki biz dinimizden dönmedik; söylediğimiz şeyleri, ölüm korkusundan söyledik. Hz. Peygamber bizim peygamberimiz, dini bizim dinimizdir”.

Bu dönemin en kayda değer hadiselerinden biri, Oran fetvası olarak ün salan ve Cezayirli Maliki fakih Ubeydullah Ahmed el-Magravi'nin verdiği cevaptır.

el-Magravi Moriskolara, hicret edememeleri halinde, takiyye yapmalarını tavsiye eder. Buna göre Moriskolar zahirde Hıristiyan İnancını kabul edebilir, "putlar” yani Hıristiyan İmajları önünde eğilebilir, namazlarını gizlice kılabilir; zaruret halinde abdestlerini, sadece kıble tarafına bakarak alabilir; haram olduğunu kalben teslim ettikleri müddetçe domuz eti yiyebilir, şarap İçebilir; geliri fakirlere dağıtılmak şartıyla faiz alabilirler. Aynı şekilde ölüme zorlanmaları halinde, dinlerini açıkça yani kavlen reddedebilirler fakat kalben bu İkrarı derhal reddetmeleri gerekir. Son olarak –ki bu Oran fetvasının en ilginç kısımlarından biri- Hz. Peygamber'e açıkça sövmeye zorlanmaları halinde, Moriskolar "Muhammed” yerine "Memed” ismini kullanmalıdırlar. Zira "Memed” (ya da Latincedeki yaygın yazılışıyla "Mahomet”), İsmen Hz. Peygamber'e değil, "Memed” adında birine atıfta bulunmuş olur ki bu bir Müslümanın Peygamberine açıkça küfretmekten kurtaran bir çözümdür.

Fakat takiyye stratejisinin Hıristiyan din adamlarını İkna etmediği anlaşılıyor. 16. yüzyılın ortalarından İtibaren, İspanya'daki Hıristiyan teologlar arasında Moriskoların vaftiz edilip Hıristiyanlığı zahiren benimsemelerine rağmen, gerçekten Hıristiyan olup olmadıkları konusunda ciddi tartışmaların başladığını görüyoruz. Temel teolojik soru şu: Vaftiz edildiği halde bir İnsan gizlice başka bir dine –İslam'a- mensup olabilir mi? Böyle bir kişinin Hıristiyanlığı makbul müdür? Bu soruya olumsuz cevap verenlerin tartışmaya hâkim olduklarını söylemek mümkün. Zira 1609 yılına gelindiğinde, İspanyol kardinali bütün Moriskoların "şüpheli bir grup” olarak öldürülmesi yahut İspanya'dan sürülmesi İçin son fetvasını verir. Moriskoların Avrupa'daki fiili varlığı da aynı yıl resmi olarak sona erer…


Yazarın Diğer Yazıları