Mevlid-i Nebi Haftası

Bu yıldan itibaren; "Kutlu Doğum Haftası”, "MEVLİD-İ NEBİ HAFTASI” olarak kutlanacak. Ve miladi yıla göre değil, hicri yıla gore kutlama yapılacak. Hamdolsun, bu ilk uygulamayı Çarşamba günü yerine getirdik! Yani her yıl, on gün önce, her mevsimde kutlama şansı doğmuş olacak.

Doğum günlerini, haftaları kutlamak iyidir de, yeterli değil. Neden mi yeterli değil? Mevlid-i Nebi haftasını kutlayacağız, mevlidler okunacak, naatlar söylenecek, sevgililer sevgilisinin hayatı çeşitli platformlarda, salonlarda dile gelecek. Peygamberimizle ilgili kitapların sayısı, o kadar çok ki! Hepsi birbirinden güzel hazırlanmış. Okuduklarımızı, öğrendiklerimizi ne kadar özümsüyoruz? Özümsedik? Ve Özümseyeceğiz?

Hz. Muhammed (SAV)'in; herkes tarafından benimsenen hususiyeti neydi? "Muhammed'ü-l Emin” oluşu değil mi? Müşrikler, her şeyi söylüyorlardı ama; "yalancı, dürüst değil” diyemiyorlardı! Bunun için mallarını, en kıymetli hazinelerini bile teslim etmekten çekinmiyorlardı! İnanç konusunda savaşa giriyorlar ama emin oluş noktasında tek referans Hz. Peygamberdi!

Bunu niçin söylüyorum? O, bizim için bir örnek, bizim için bir yol gösterici değil mi? Tabii; "inandık, Müslüman'ız” diyorsak. Lafla Müslümanlık olur mu? Her türlü; inanca, Kur'ana aykırı, Allah'ın ve resulünün hoşuna gitmeyen işler yapacağız, sonra; "elhamdülillah Müslüman'ım” diyeceğiz! İnsanlara şirin görünmek için; Allah'ı, Peygamberi, Kur'an'ı referans göstereceğiz fakat iş uygulamaya geldi mi yan çizeceğiz!

İnsanlar nazarında en hassas nokta; "din ve dini değerlerdir”. Bunları kendi menfaatlerimize, kendi çıkarlarımıza kullanamayız. Kullandığımız zaman iflas bayrağını çekmiş, itibardan düşmüş oluruz. Zaman zaman böyle kaymalar, din kisvesi altında insanları kandırmalarla karşı karşıya kalabiliyoruz.

Yollar; ağır ağır ve sessiz alınır. Başarıya ulaşmak için; kimseyi kırmamak, incinmemek ve incitmemek, iyi bir satranç oyunu oynamak lazımdır.

  1. insanın kurdudur. Her zaman, her zeminde, her durum ve şartta insanlar denetime tabidir. Benim yaptığımı; sen, o, bir başkası takip eder ve ona göre not verir. Bunun sonunda; "dürüst, akıllı, işi bilen, kimseyi incitmeyen, sözünde duran, çalışkan, ülkesi için gece gündüz demeden gayret sarf eden veya aksi sözler söylenir. Ayak kaydırmayı seven, hayatını, yalan, iftira, hakaret, düzmece işler üzerine kurgulayanlar, günün birinde sırt üstü düşer. Bunlar için; "azgın eşek sırt üstü düşer” veya "dirgeni yiyen sıpa, bir daha gelir mi sapa?” denir.

Kimse, bir başkasını, karakaşı, kara gözü için sevmez ve itibar etmez. Sevmek için; boyunun uzunluğu, karizması da yetmez. Söyledikleri, konuştukları; insanların istekleriyle örtüşüyor mu? İnsanlar o kimseyi dinleyince, "hah işte benim duygularıma tercüman oluyor, benim demek istediklerime, yapmak istediklerime bu adam veya adamlar cevap veriyor” diyebiliyor mu? Takip ediyorum adamda, yalan yok, hırsızlık yok, bol keseden vaad dağıtmak yok, konuşurken ayaklarının yere basmaması diye bir durum söz konusu değil gibi güzel duygulara sahip olabiliniyor mu?

  1. korumak için değil, doğruyu, doğru olduğu, herkese yarar sağladığı için söylemek ve uygulamak, "yalakalık” tabir edilen ve güne göre, duruma göre durum değiştiren insanlar topluma bir şey veremezler! Dik duran insanlar; herkese kucak açar. İşine geldiği gibi değil, asıl olması gerektiği gibi olur. Başkalarına yaranmak, şakşaktan zevk almak, iki yüzlülük yapmak, günü kurtarmaya çalışmak…şahsiyetli olanların özelliği olamaz.

Demek ki; her şeyin başı; samimiyet, içten davranış – ikisine birden ameli Salih denir- içinde olmak önemlidir. Başkaları ne der? Değil, bizim gönlümüz ne der? Vicdan mahkememiz nasıl karar verir? Allah ne der? Diye kendimizi sorgulamamız ve otokontrole girmemiz şarttır. Gerisi laf ü güzaftır.

Ey Nebi!

 

Asr-ı saadet, ne mübarek zamandı,

Adalet, sevgi, muhabbet vardı,

Sahabi seni dinler, sana uyardı.

O günleri çok arıyorum ey Nebi!

 

Peygambersiz İslam icat ettiler,

Sünneti, hadisi düşman ilan ettiler,

Kur'anın özünü bozup, talan ettiler.

Sana şikayetim var ey Nebi!

 

Ensar, Muhacir duygusunu yitirdik,

Hicret ve fetih şuurunu bitirdik,

Ümmet ruhunu götürdük.

İyi Mümin olamadık ey Nebi!

 

Sen; "namaz gözümün nuru” diyordun,

Ümmetine bu duyguyu veriyordun,

Namaz kılana cenneti öneriyordun,

Namazsız ümmetin var ey Nebi!

 

Kutsal gecelerde ağladık durduk,

Peygamber adına hurafe uydurduk,

Kurana kılıflar bulduk, kudurduk.

İslam'ı özünden saptıran var ey Nebi!

 

 

Cemaati camilere hapsettik,

Orucu Ramazana hasrettik,

Zekat şuurunu hepten katlettik.

Bozuk Müslüman olduk ey Nebi!


Yazarın Diğer Yazıları