MEVLANA HAFTASI YAKLAŞIRKEN ÇOCUKLUK KONYA’MDAN YANSIYANLAR

 

Mevlana, asırlara hükmediyor. Her geçen gün değeri bir kat daha artıyor. Mevlana'yı Mevlana yapan en etkili unsur Kur'an ve İslamî yaşantıdır. Baktığımız zaman, babasının, ailesinin hocalarının ve etkilendiği çevrenin tamamen İslamî bir hayat çizgisinde olduklarını görüyoruz. Yine tarihi incelediğimiz vakit; tarih yapan, gündem oluşturan, dünyanın gönlüne giren tüm insanların Kur'an çizgisinde gidenler olduğu sonucuna varıyoruz. Bu, Kur'andaki; "Yeryüzüne inananlar hakim olacaktır” ilkesine uygunluk arz ediyor.

Çocukluğumdaki Konya'da Mevlana ihtifalini çok merak ederdim. Mevlana müzesine gitmek, Horasan erenlerinin kabrini ziyaret etmek bana çok değişik gelirdi. Asıl etkileyen, müzenin o mistik havasıdır. İçeri girerken üflenen ney sesi, insanı başka bir âleme götürüyor. Hafif loş görüntüsü ise içimizdeki gam ve kasaveti yok edip, Mevlana'nın etkisine sokuyor insanı!

Müzeye girince Mevlana'nın kabrinin yanında ayakta dik duran bir sandukanın varlığı beni ürpertirdi. "nedir, neden böyle olmuş? Bunun hikmeti nedir? Horasan erenleri kimdir, nereden gelmiştir?...” gibi sorular belirirdi kafamda. Müzeyi boydan ayağa gezerken ceylan derisine yazılmış Kur'anı Kerimlerin olduğu, bir başka bölümde ney, kudüm, rebap gibi müzik aletleri karşılıyor sizi.

Müze girişindeki havuza atılan madeni paraların suya atılış sebebi de beni düşündürüyordu. "Acaba bu paraları oradaki görevliler alıp cebe mi indiriyor?” diye de düşünmeden edemezdim.

Giriş kapısının yanındaki oda, Mevlevilikte çok büyük öeneme sahip olan Matbah (Mutfak) tı. Mevlevilik deyince Ateş Bazı Veliyi anmadan da olmaz.

Mevlana haftası yaklaşırken mevlana'nın şu sözünü hatırlamamak mümkün değil;

 

Mevlana şöyle seslenir;

" Beri gel, daha beri, daha beri
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır-gür, bu kavga nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte
Ne diye bu direnme böyle?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikisi de
Peki kutlu ne, kutsuz ne?

.....

Dünyada nice diller var, nice diller
Ama hepsinde de anlam bir
Sen kapları, testileri hele bir kır
Sular nasıl bir yol tutar gider
Hele birliğe ulaş, kavgayı, hır-gürü bırak
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.”

 

 

Mevlana insana böyle bakıyor. Pekiyi bizler de böyle bakamaz mıyız? Şöyle diyebilir miyiz;

-"Ne yapalım o Mevlana. Biz onun gibi olamayız. Onu Allah özel olarak yaratmış!...” böyle bir düşünceye sahip olduğumuzda, Kur'anî ilkelere karşı duyarsızlığımız ortaya çıkıyor, İlahi mesajların özüne inmediğimiz anlaşılıyor. Meseleleri başkalarına havale etmek gibi bir hamakata sarıldığımız durumu kendini gösteriyor. "Nefsini bilen Rabbini bilir” boşuna mı söylenmiş? "Küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz” diyen Allah rasulünün, nefisle mücadelenin çok büyük bir cihat olduğunu belirtmesi bize bir şey anlatmıyor mu? Anlatmamalı mı? Kur'anın; "Niçin düşünmezsiniz?” diye belirtilen lahuti mesajlarından hisse almayacak mıyız?


Yazarın Diğer Yazıları