PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
Konya’da etliekmek savaşları-2
SURİYE’YE “OSMANLI YÖNETİM MODELİ” LAZIMDIR.
HRİSTİYAN BİR KOMŞUN NAMAZ KILSA NE DERSİN?
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Bitcoin altına rakip olabilir mi?
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
Yeni Bir Yıla
BİZ YAPTIK BİZ
“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Eğitimci/ Yazar Ali Erkan Kavaklı anlatıyor:
"Frankfurt Kitap Fuarı, bir yazar olarak bende müthiş bir damak tadı bırakmıştı. Türkiye'ye döndükten sonra da fırsat buldukça fuarı ziyaret etmeye başladım. Seneler sonraydı. Yine bir fuar ziyaretinde Spor Verlag yayınevini bulmuştum. Salim Bey ve Hacer Hanım'la eskimez dosttuk. Biz kitaplar ve benim röportajların Türkiye'deki yankılarını konuşurken tanıdık bir sima standa geliverdi.
Siyah, kıvırcık saçlı, uzun etekli, boğazı fularlı bir kadın. Bu hokka burun, yuvarlık, küçük çene, ela gözler… Bana tanıdık geldi. Hemen yerimden kalktım:
-Hallo, wilkommen, dedim.
-Sizi tanıyamadım, dedi.
-Nürnberg Mevlânâ Verein'da (Mevlevî Derneği) görüşmüştük. Altı sene önce, dedim.
-Ah ya, şimdi hatırladım.
Gelen Ulrike Full idi. 1990'lı yıllarda Mevlânâ Derneğinde birlikte sema ve zikir yapmıştık. Kendisine gösterilen sandalyeye oturdu. Sohbete başladık.
Nürnberg'de kurduğumuz Mevlânâ Derneğinin Frankfurt'ta izlerini görmek beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Süleyman Wolf Bahn hepimize sema öğretmişti. O zamanlar Mesnevî'nin çok az bir kısmı Almancaya tercüme edilmişti. Bir dönem dergâhta onları okumuştuk.
1994'te ben Türkiye'ye dönmüştüm. Dernekte beş-on Müslüman Alman vardı. Başlangıçta dernek kurmak için gerekli olan 7 kişiyi bulamamıştık. Ben bizim Türkiyeli arkadaşlardan oluşan Kültür Derneğinden dört transferler yapmış ve sayıyı tamamlamıştım. Daha sonra dergâh, Almanların akınına uğramış ve git gide Almanlaşmıştı.
Ulrike Hanım'la sohbet ederken onun Müslüman olduğunu öğrendim. Kendisine bu kutlu değişimin nasıl gerçekleştiğini anlatmasını istedim.
Yüzüne düşen saçlarını eliyle kulağının arkasına kıstırdı. Nazlanmadan, mütevazı bir tavırla, anlatayım, dedi ve anlatmaya başladı:
"Dernekteki birkaç arkadaşla Mesnevî'yi Almancaya tercüme etmeye karar verdik ve özellikle hafta sonları bir araya gelip çalışmaya başladık. Çalışırken bir şey dikkatimi çekti. Mesnevî'de o kadar çok Kur'an'a gönderme var ki Kur'an bilinmeden onu tercüme etmek mümkün gibi. Durdum ve düşündüm. Sonunda tercüme işine ara verip Kur'an okumaya karar verdim. İyi ki de vermişim. Kur'an'ı baştan sona büyük bir heyecanla okudum.
Mesnevî'yi mistisizm merakı ile okuyordum. Hz. Mevlânâ benim için tasavvuf yolunda bir rehber idi. Henüz Müslüman olma şerefine ermemiştim. Mistik bir yol tutturarak nefsimi ıslah etmem için Müslüman olmam gerektiğini de bilmiyordum. Kur'an'ı okuyunca Mevlânâ'nın gönlünü aydınlatan güneşi buldum.
Yavaş yavaş değişmeye başladım.
Kur'an beni çok etkiledi ve çok değiştirdi. Namaz kılmaya başladım. Namaz harika bir şey. Günde beş defa Allah'ın huzurunda olmak. Namaz beni çok etkiledi. Yeni hayat prensipleri ile karşı karşıya idim.
Ramazan geldi. Oruç tutmayı denedim.
Üç gün tuttum. Dayanamadım.
Zincirleme sigara içerdim. Oruç tutabilmek için sigarayı terk etmem gerektiğini anladım. Sigarayı bıraktım. Daha sonra oruç tuttum.
Artık dini bütün bir Müslüman olmuştum. Süleyman Bahn ve arkadaşlar çok sevindiler. Böyle bir sonucu beklediklerini de söylediler.
Sonraki günlerde tercüme çalışmalarına devam ettik. Mesnevî tercümesi, ancak Kur'an doğru dürüst bilinirse yapılabilir hatta hadis kitaplarını da taramak gerekti.
Mesnevî'nin birinci cildini tercüme edip bastırdık. Öteki ciltleri de tercüme edecektik ki bir başka yayınevinin Mesnevî'nin tamamını tercüme edip kitaplaştırdığını gördük. Bizim tercümeye ihtiyaç kalmamıştı. Ben de işime döndüm. Biliyorsun, ben sanatçıyım. Grafikerim. Bir yayınevinde çalışıyorum. Sergi açıyorum.”
-Harika, dedim.
Hafif gülümseyerek:
-Hat çalışmaya başladım.
Tebrik ettim.
Resmini alıp alamayacağımı sordum.
-İstemiyorum, dedi.
Fotoğraf makinesini gezi arkadaşım Sunay'a verdim. Türkçe olarak çaktırmadan ve arka cepheden resim almasını söyledim.
Nürnberg'e uğradım ve Süleyman Bey'le görüştük. Derneğin 38 üyesi olduğunu hepsinin Müslüman ve Alman olduğunu anlattı.
"Namaz kılan Mevlevîler çoğalıyor ve ben de onlara abdest, namaz ve duaları anlatan bir kitapçık hazırlıyorum.” dedi.
Süleyman Bey'in anlattıkları, Salim Spohr'un yayınevi çalışmaları, bana İslamiyetin Almanya'ya yerleştiği kanaatine verdi. Almanlar, Müslüman oluyor, Almanca kitap yazıyor, öteki dillerden tercümeler yapıyorlar. İslam'ı Almanlara onlar anlatıyor ve sayıları her geçen gün artıyor. Son seyahatim sırasında aramadan beş Alman Müslüman buldum ve onlarla röportaj yaptım.
Hepsi de İslam'ı yaşayan insanlar. İslam, onların gönüllerini fethetmiş.
Onlardan biri de Ahmet Reidegeld. Hoş bir hikâyesi var.” Gönlüne sağlık kıymetli Kavaklı. Bu tür hikâyelerini bekliyoruz. (21 NİSAN 2022)
PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
SÖZLERDE KENDİMİZİ ARAMAK
SEVGİ, İNSANA HAS BİR MEZİYETTİR!
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
YAZARLIK HAYATIM-YAYIMLANAN KİTAPLARIM VE EVRENSEL MESAJLAR SERİSİ
VAKT-İ MUHABBET
VUSLATININ 751. YILINDA MEVLANA
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
TEVHİD’İN HAYATA YANSIMASI
PAYİTAHTA RUH VERENLER