Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Programın ilki 17 Şubat Cumartesi günü Kılıçarslan Konferans Salonunda yapıldı. Prof. Dr. Ahmet Sevgi "Türk Edebiyatında Zihniyet Değişimi”ni anlattı.
Türk Edebiyatının üç döneme ayrıldığını, bunların İslâmiyet öncesi, İslâm ile tanışma sonrası ve Batıya yöneldiğimiz dönemin edebiyatı olduğunu belirtti.
İslâm ile tanışma sonrası verilen edebî eserlerin sacayağını Kutadgu Bilig, Divanı Lügatit Türk ve Atabetü'l- Hakayık kitaplarının oluşturduğunu söyledi. Bu eserlerin 11. Yüzyılda yazıldığını ve günümüze kadar ulaştığını belirten Sevgi, Kutadgu Bilig sosyal hayat hakkında, Divanı Lügati't- Türk dil konusunda, Atabetü'l- Hakayık ise din konusunda yazılmış eserlerdir. Bu eserlerle toplumun sosyal hayatı, dili ve dini birlikte düşünülmüştür diyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, bu umdelerden birisinin eksik olması veya bozulması durumunda toplum hayatında aksaklıkların ortaya çıkacağını söyledi.
Kutadgu Bilig'te yer alan birinci kahramanın Gündoğdu ismini taşıdığını bunun da Güneşi simgelediğini, güneşin; hiçbir yeri veya varlığı ayırt etmeden ısıtan ve ışıtan bir cisim olduğunu belirten Sevgi, "yöneticilerin de güneş gibi olması, ayrım yapmadan herkese hakkı olanı vermesi gerektiğini” ifade etti. Bu kitapta hakanın tahtının üçayaklı olarak düşünüldüğünü ve bu ayaklardan birisinin bozulması veya eğrilmesi ile üzerinde oturan Hakanın düşeceğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, adaletin ve birliğin önemine vurgu yaparken şöyle bir kıssa anlattı. " Hac yolculuğu için yola çıkan bir kafilede bulunan bir kişi biraz geride kalmış, sonra hızlansa da bir türlü kafileye ulaşamamış. Akşam olunca hem acıkmış hem de üşümeye başlamış. Cebinde bulunan çakmağı, çakmak taşını ve kavı çıkarıp önüne koymuş. Önce çakmağa; "haydi bana ateş ver” demiş. Çakmakta bir hareket olmayınca aynı sözü çakmak taşına, sonra da kava söylemiş. Ancak bir türlü ateşe sahip olamamış.” Buradan çıkarılacak sonuç, elimizde bulunan ve ateş elde etmek için kullanılan üç eşyayı aynı anda kullanmadığımız zaman ateş elde edemeyeceğimizdir diyen Sevgi, "Bunun için birlik olmak ve birlikte hareket etmek gerektiğini bilmek gerekir” şeklinde belirtti.
İlerleyen zaman içerisinde Âşık Paşanın Garip Nâme kitabının yazıldığını ve bunun da bir din kitabı olduğunu söyleyen Sevgi, bu kitapların zirve olduğunu belirterek zirve olarak kabul edilen bu kitapların meydana çıkarılabilmesi için de bu konularda yazılmış yüzlerce kitap olması gerektiğini ancak ne yazık ki bu eserlerin elimize ulaşmadığını söyledi.
16. yüzyıla gelindiğinde Türkçenin Arapça ve Farsçanın altında kaldığını zamanın ediplerinin Türkçe kullanmadıklarını belirten Sevgi, Aydınlı Vasfi'nın bu konuda bir itiraz sesi çıkardığını ancak bu sesin çoğunluk tarafından çabuk kısıldığını söyledi. Bu dönemde yazılan bazı şiirlerde hiç Türkçe kelimenin yer almadığını esefle gördük. Ancak bu dönemde taht dört ayaklı olmuştu, bozulmanın farkına çabuk varamadık. Tanzimat'tan sonra Arapça ve Farsa kelimelerin istilasının yerine dilimizin Fransızcanın istilasına uğradığını söyleyen Sevgi, "yani yağmurdan kaçarken doluya tutulduk” dedi.
Ömer Seyfettin ile birlikte bir öze dönüş başlatılmak istendiğini, bunun 1930'lu yıllara kadar başarılı bir şekilde uygulandığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, "30'lardan sonra uyduruk kelimeler türetmek moda oldu. Gelişen zaman içerisinde kural tanımayan bir yazar kadrosu türedi. Hatta hiç müsvedde kullanmadan oturup bir çırpıda makale yazabilen yazarlara sahip olduk. Bu da bir övünç kaynağı gibi anlatılmaya başlandı. Şu anda dilin kurallarını bilmeyen, kullandığı kelimenin o cümle içinde geçmemesi gerektiğini dahi idrak edemeyen yazarlara sahibiz. Bir an önce kendimize dönmeli ve sosyal hayat, dil ve din sacayağından oluşan edebiyatımıza tekrar kavuşmalıyız.” dedi.
Dostlar Meclisi Bizim TYB!
Kültür, Edebiyat, ilim okulu,
Sevgi, dostluk, kardeş kokulu,
Doğruya çevirir, yanlış akılı,
Dostlar meclisi bizim TYB!
Düşmanlığı, törpüler atar,
Sevgilere sevgiler katar,
Huzurla kalkar, huzurla yatar,
Dostlar meclisi bizim TYB!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET