Hasta olan gönüllerimizi, tortu bağlamış ruhlarımızı, içinden çıkılamaz hale gelmiş hayat akışımızı düzene koyacak bir reçeteye ihtiyacımız var. Bunu temin etmedikçe, ne kadar çalışsak, ne kadar mücadele etsek faydasız! Bugün insanlığın çektiği sıkıntı, dünyanın kaynayan kazan oluşunun altında bu reçeteye sahip olmamak yatar. İşte o reçete ve işte onun yapmak istediği;
Kur’an; insan ve insaniyetle ilgili her konuya, varlığın başlangıç ve sonuna, yaratılış ve yok edilişe, ahlaki erdemlere, fert ve cemiyet olarak insanla ilgili kurallara ve kanunlara, tarihi olaylara, kıssalara temas etmekte, insanları eğitmeye yönelik öğüt ve ibret tablolarına yer vermektedir. İnansın inanmasın düz mantıkla düşünen herkesin Kur’anı inceleyerek ulaşabileceği bu sonuç, onun Allah’tan geldiğinin reddedilemez bir delilini teşkil etmektedir.
Merhum Akif’in de belirttiği gibi, Kur’an bize hayat vermeli, hayatımızın her anını işgal etmeli. Kur’ansız bir hayatın hayat olmadığı, Kur’andan uzak yaşantının yaşantı olmadığı şuurunda olmalıdır. Kur’anın; “belhum adal” dediği; “hayvanlardan daha aşağı” duruma düşmemek, Kur’anla iletişimle mümkün olur.
Mümin şahsiyet; Kur’anla iletişim içine girer. Bu, her Ramazan ayında “hatim yarışı”na girerek, el alem; “ne çok hatim yapmış, ne kadar iyi okuyor” diye iftihar vesilesi yapmakla olmaz. Kur’anı, yükseklere koyarak, gelin ve damatların odalarında süs olsun diye nakışlı kaplarda saklamakla şahsiyet elde edemeyiz.
Mümin şahsiyet; aynı zamanda ve her şeyden önce Allah’la iletişim kuran, Kur’an okudukça, Allah’la konuştuğunu bilen insandır. Kur’anla iletişime geçen; hurafelerden, akıl ve düşünceye aykırı davranışlardan, ilme ters tutumlardan uzak kalan, Kur’anca iletişimi hayat iksiri olarak gören, barışı, kardeşliği, diğer dinlerden olanlara karşı hoşgörüyü, insan sevgisini, adaleti, eşitliği, “veren el” olmayı, “bugün Allah için ne yaptın?” anlayışına ilgisiz kalamayan kimsedir.
Mümin şahsiyet veya Kişilik sahibi mümin; aynı zamanda bir medeniyet göstergesidir. Kurandan yolu geçmeyen veya ruhu, gönlü Kur’anla sulanmayan insanlar; fedakârlık, vefakârlık, sorumluluk, elini taş altına koyma bilincinden uzaktır. Kur’ansız insanlar; empati kuramaz, “Salih amel” içinde olamaz, “emir olunduğun gibi dosdoğru ol” anlayışını idrak edemez. Kur’anca iletişime şaşı bakanlar; “niçin yapmadığınızı söylersiniz?”, “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” ruhundan habersizdir.
Temiz toplumun anahtarı; Kur’anca iletişimdedir. Çünkü bu ruhla iletişime girenler; ticarette hile yapamaz, müşterisine bozuk ve hileli mal veremez, yaya kaldırımlara mal koyup yayaların geçmesine engel olamaz. Teraziyi hileli tutamaz. Faizle alışverişin “haram” olduğu şuuru içindedir. Borçlandığı zaman; yazılı hale getirir ve şahitlendirir.
Mümin şahsiyet; ne incinir ne de incitir. Kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. Kur’an hayat kitabıdır. Dolayısıyla doğru, mükemmel bir hayat yaşamak isteyen; Kur’anca iletişime girer. Kişilik sahibi mümin; Kâmil insandır. İnsanlar, Kur’anca iletişimle olgunlaşır ve itibar kazanır. Onun için; “kalpler ancak Allah’ı zikirle huzur bulur” denmiştir. Kur’anca iletişim içinde olanlar; Mümin şahsiyeti oluşturur. İnsanlara; eliyle, diliyle zarar vermemeyi bilir ve uygular. Bir kötülük gördüğü zaman; önce eliyle gidermek, buna gücü yetmiyor, hakkından gelemiyorsa diliyle gidermek, engel olmak, buna da gücü yetmiyorsa kalben gidermek için çaba gösterir. Toplumsal olaylara ilgisiz kalmamayı, “aklı, dini, namusu, şeref ve haysiyeti koruma konusunda taviz vermemenin şuurundadır.
Her insanla; hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi renkten, hangi ülkeden olursa osun kenetlenme yollarını arar. Ebedi ve ezeli düşmanlığın geçer akçe olmadığın kafalara nakşeder.
Allah’ın her yerde, her mekânda var oluşu, Onsuz hiçbir şeyin anlam ifade etmediği, edemeyeceği anlayışındadır. Zaten Allahsız hiçbir durum söz konusu değil, olamaz da. Allah kâinatı çepeçevre kuşatmıştır. Yürürken ayağımız, konuşurken dilimiz, bakarken gözümüz, tutarken elimiz, düşünürken beynimiz, damarlarımızda dolaşan kanımız…
Mümin şahsiyetin, bir başka deyişle Kişilikli müminin özünü sevgi oluşturur. Allah’ı sevmedikçe, O’na inanmış olmayız. O’na inanmadıkça da doğru bir iletişime girmiş bulunamayız. Allah’ı seven Peygamberini, peygamberlerini de sever. Peygamberleri seven ise dünyadaki insanları sever. Bu sevgi halesi içinde kesintisiz iletişimi yerine getirmiş olmak insan olmanın olmazsa olmaz şartıdır.
Mümin şahsiyet konusunda bir kitap hazırlamaya karar verdiğimde aklıma öncelikle ve en önemli olan; Kur’anın; insana bakışı, şahsiyeti inşa etme özellikleri, şahsi gayretin vazgeçilmezliği, kararlılık, inançta, ibadette ve bütün uygulamalarda kişisel çabanın önemi göz önüne alınmıştır, daha doğrusu alınmalıdır. Şahsi çabada; aklın önemi, düşünceye, fikir üretmeye verilen değer, nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Sorusuna cevap bulmak, ölümü hatırlamak, değer yargıları konusunda mücadeleden kaçınmamak. Kur’anın gönderiliş amacı; kişileri manen iyi bir eğitime tabi tutmak, kişisel olgunluğa ulaştırmak olduğunu bilmektir. kişisel olarak gelişen insanın; insan-ı kamili oluşturması, insan-ı kamil olan insanın... özellikleri içinde “temiz toplum”u meydana getirmesidir.
Şahsiyetli Mümin; Kur’anca İletişim ile hedefine ulaşır. Öncelikle; iyi niyet yani ihlas, sonra tövbe, ardından dua, en son olarak da; amel-i salih dediğimiz iyi tutum ve davranışlar... Kur’ana baktığımız zaman; kişisel gelişimin ön plana alındığını görürüz. Kişileri, insanları tek tek, fert fert içten fetheder. Ruhları gergef gergef işler. İslâm potasında eritmek, Kur’an ahlakıyla ahlaklandırmak için bütün çabayı harcar. Bunun için Hz. Aişe; “Peygamberimizin ahlakı, Kur’an ahlakıydı” der. Bu yüzden sevgili peygamberimiz: “Ben mekarimi ahlakı(En güzel ahlakı) tamamlamak için gönderildim” buyurur. İşte bu bakımdan, İslâm, güzel ahlaktan ibarettir.
Kur’anca iletişimi iyi sağlayamayan bir insanın, ne diğer insanlar yanında, ne toplumlar yanında ve ne de dünyada değeri olur. İş yaparken iletişimin güzel olması, konuşurken iyi iletişimin yerine getirilmesi şarttır. Bunların sağlıklı olmasının yolu da; kendi iç âlemimizden geçer. Bugün bütün dünyanın muhtaç olduğu, terörün kol gezdiği bir ortamda şiddetle ihtiyaç duyduğumuz bir husustur; “Kur’anca İletişim”. Kur’anca iletişimi yerine getirenlerde; terör, anarşi, kavga, savaş, insanlık dışı tutumlara yer verilmez. Kur’anca iletişime aynı zamanda; “İnsanca İletişim” de diyebiliriz. Kur’anca İletişim= İnsanca İletişim= Medeni Yaklaşım= Huzur= sevgi= kardeşlik= Barış= Cennet gibi bir dünya. Eğer kitabım, yararlı bir hizmet yapacaksa ne mutlu. Mesele kitap yazmak değil. Yazılanların okurlara bir şeyler vermesi, davranış değişikliğine sebep olmasıdır. “Çayca gidip, yolca gelmek”, “Kellim kellim la yenfa’”, “Niçin konuştuğunuzu yapmıyorsunuz?”, “ma la ya’ni” “Geyik sohbetleri” gibi bize bir şey vermeyen, bizi biz yapmayan, bize bazı artı değerler kazandırmayan kitapların varlığından ziyade, yokluğu iyidir.