KONYALI YAZARLAR HATAY’DA

Kültür gezimizi Hatay/ Altınözü Belediye Başkanının daveti üzerine makamında sohbet etme ve ikram faslı yapılıp, gerekli hatıra resimleri çekiminin ardından asma köprüden korkarak, endişe içinde geçip Kitap Fuarına ulaştık. Geniş bir alana kurulan kitap stantlarındaki yayınevlerinden gerekli bilgileri aldıktan, seyir terasında Altınözü'nü temaşa ettikten sonra Altınözü ilçesinden Belediye Başkanına veda ederek Payas ilçesine müteveccihen ayrıldık.

ALTINÖZÜ'NE bu adın Osmanlılar zamanında verildiği, o dönemde Fatikli Mahallesi´nde düzenlenen tapu kayıtlarından Altınözü isminin geçmesinden anlaşılmaktadır. Altınözü, Araplar tarafından alınmasından sonra kale tipi şato anlamına gelen Kasi diye anılmış ve zamanla bu kelime bozularak, halk arasında Kuseyr denilmeye başlanmıştır.

Payas bölgesinde yerleşim neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Anadolu'yu Suriye ve Ortadoğu'ya bağlayan en kullanışlı yol güzergahı üzerinde olması sebebiyle tarihin her döneminde Payas bölgesi stratejik bakımdan önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur. Payas'ın eski çağlardaki adı Baias'tır. Sonraları Bayyas, Bayas ve son olarak da bu günkü hali olan Payas adını almıştır. Antik çağlara ilişkin elimizde çok fazla kayıt yok. Ancak Kar beyaz bölgesindeki yoğun mezarlardan Payas'ın Hititler döneminde önemli bir şehir olduğu sonucunu çıkarıyoruz.

Barbaros Hayrettin Paşa Gazavat'ül Barbaros Hayreddin adlı hatıratında ilk korsanlık yıllarında abisi Oruç Reisin Memluk Sultanı tarafından itibar gördüğünü, Oruç reisten memnun olan Memluk Sultanı'nın Adana Valisine emir göndererek Oruç Reis için Payas'tan kereste kesilmek suretiyle Payas Körfezinde 10 parça gemiden oluşan bir donanma hazırlamasını emrettiğini nakleder. Ancak oluşturulan donanma daha ilk sefere çıkamadan yine Payas Körfezinde Venedikliler tarafından yapılan baskınla batırılır. Barbaros Hayrettin Paşanın naklettiklerinden 16.yy başında henüz Mısır Osmanlı egemenliğine girmeden, bu günkü İskenderun Körfezi'nin o dönemde Payas Körfezi olarak anıldığını görüyoruz. Bu da bize o dönemde Payas'ın çok önemli bir merkez olduğunu gösteriyor.

Osmanlı Devleti tüm doğu seferlerinde Payas limanını lojistik İkmal üssü olarak kullanmıştır. Son olarak 4.Murat ünlü Bağdat seferinde tüm lojistik ikmalini Payas üzerinden yapmıştır. Zaten o dönemden sonra Osmanlı Devleti bu bölgede büyük bir sefer yapmamıştır.

Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Payas'tan oldukça teferruatlı bir şekilde bahseder. Buna göre 17.yy da Payas'ın nüfusunun 8.000 civarında olduğunu anlıyoruz. Yine Evliya Çelebinin anlattıklarından o dönemde de turunç, üzüm ve incirin bölgenin en dikkate değer ürünleri olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Evliya Çelebi yol üstündeki kervansaraylardan en lüzumlusu olarak Payas kervansarayını göstermiştir. Bu da Payas'ın 17.yy'daki önemini göstermek açısından dikkate değerdir.
Bu dönemden sonra Payas bölgesinin Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte duraklayıp gerilediğini gözlemliyoruz. 17.Yy da 8.000 olan nüfusun Cumhuriyetin ilk yıllarında 6.000 civarında olması bizim için önemli bir göstergedir.

17.yy dan I.Dünya savaşı sonuna kadar Payas tarihindeki en önemli olay 19.yy'daki büyük isyan hareketlerinden sonra Payas'ın çevredeki İskenderun, Belen, Antakya, Hassa ve Reyhanlı ile birlikte Halep Vilayeti'ne bağlanmasıdır.

1.Dünya savaşı sırasında kısa bir süre Fransız işgaline uğrayan Payas işgalden fazla etkilenmemiştir. Her ne kadar 200 kişilik bir Fransız birliği ve atanmış bir Fransız kaymakamı bulunsa da Bölgedeki çete faaliyetlerinin Payas'ın dağlarında ve özellikle Fındık yaylasında üstlenmesi sonucu işgal hiçbir zaman etkili olmamıştır.
Cumhuriyetin Kurulmasıyla birlikte Payas Çayı(Deliçay) Hatay ile sınır hattı olmuş ve Payas kısa bir süre Seyhan (Adana) iline bağlı bir sınır kasabası kimliğine bürünmüştür. Hatay meselesine büyük önem veren Atatürk; sağlık sorunlarının son safhada olduğu 1938 yılında Dörtyol'a gelmiş, Hatay meselesine ilişkin istihbarat çalışmalarını bizzat Payas kalesinde hazırlanan odasından takip etmiştir.

Payasın en önemli tarihi yapılarından bir olan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, 1574 yılında II. Selim'in (Sarı Selim) veziri Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan külliye, dönemin ve Osmanlı tarihinin en ünlü mimarı Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Ticaret kervanlarının ve hac yolcularının konaklaması için yaptırılan külliye, İstanbul'u Ortadoğu'ya bağlayan ve "Şam Yolu” olarak bilinen yol üzerinde yapılmıştır.Külliyede kervansaray, cami, medrese, hamam ve 48 dükkândan oluşan bir arasta (çarşı) bulunmaktadır. Bu çarşıda bulunan dükkânlar, kadın girişimcileri desteklemek amacıyla, yalnızca kadınlara kiraya verilmektedir. Payas, insanoğlunun var olduğu tarihten bugüne kadar çok savaşlar, kavgalar görmüş, sahili kan kokmuştur. Payas Baharat Yolu'dur, ipek Yolu'dur. Payas, Amanos Dağları'nın kilidi, İskenderun ilçesinin ikizidir, özüdür. Kimi zaman paradır, kimi zaman emek ve ekmek. Güldür, iş arayan yağız delikanlı için. Karanfildir, iş dönüşü evine sıcak ekmeğini götürebilen usta için. Çakır dikenidir, zarar ettiğinde fabrikası, hem ayağına batar insanın, hem yüreğini kanatır. Payas, Namık Kemal'i kale zindanında bir ay hapsetmiş geçiş yoludur. Payas Kervansaraydır. Bugün bile benzeri yapılamayan çok yıldızlı konaklama alanıdır.

Kültür yolculuğumuzun kalan kısmını yarın anlatacağım.

Antakya'da!

 

Etnik kökenlerin harman yeridir,

Barışın elçisi dostluk evidir,

Bu yüzden dinamik bundan diridir,

Nice güzellikler var Antakya'da!

 

İlçeler içinde Altınözü var,

Tarihte söylenen ne çok sözü var,

Türk'ün yiğitliği bitmez hızı var,

Birliği, sevgiyi sor Antakya'da!

 

Seyahatnamede anılan mekân,

Turuncu, İnciri bilinen mekân,

Payas adıyla hep gelinen mekân,

Muhabbetli canı gör Antakya'da!

 

 

 

 

 

 

Dünyada ilk yapı Titus tüneli,

Görülmeye değer tarih güzeli,

Limanı koruyan ustalık eli,

Eli kalem tutan er Antakya'da!

 

Vakıflı köyünde Ermeniler var,

Her renkten, her ırktan dinamik diyar,

Nefreti, fitneyi içinden kovar,

Allah'ın kulunu sar Antakya'da!

 

Bayramlar kutlanır her zaman her dem,

Canlar birbiriyle olurlar hem dem,

Gönle safalar sunulur dem be dem,

Bitmeyen dostluklar var Antakya'da! (08 HAZİRAN 2022)


Yazarın Diğer Yazıları