KONYA’YA MANA VERENLER

 

 

 

 

Konya'yı iyi tanımak lazım. Konya deyince; Selçuklu'ya başkentlik yapması dışında her alanda kendini ispat etmenin, bir açık hava müzesi olmanın, bağrında bu kadar çok değerli insan barındırmanın mutluluğunu yaşar. Konya'ya: "Belde-i Muhayyere” dedirten mesele bu olsa gerektir.

Konya'mız; Veliler, Peygamberler diyarıdır. Dünya kurulduğundan beri yeryüzüne 124.000 veya 224.000 peygamber gelmiştir. Bunlardan bir kısmının mezarı da Konya'mızdadır. Konya'da yattıkları bilinen Peygamberlerin isimleri ve yattıkları mezarlıkların bir kısmı varlığını korumakta olup, bir kısmının yerleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, sadece peygamber isimleri kayıtlara geçmiştir.

Anlatmak istediğim Konya'da yapılanların yıkılması, iş bilmemek, şu veya bu değil. Evet bunlar ayrı bir yazı ve belki de konferans konusu ama asıl demek istediğim; Konya'ya mana veren, bu şehri; "Belde-i Muhayyere” durumuna getiren, gönüller şehri kılan, "Bir Başkent her zaman Başkenttir” sözünü markalaştıran… gönül sultanlarının varlığıdır. Bunların içinde bugün anlatacağım gönül eri, ilim, irfan sahibi, mutasavvıf ve kamil insan Sadreddin Konevi hakkında az da olsa ağzımıza bir parmak bal çalmaktır.

 

2013 yılında yayımlanan; "SADREDDİN KONEVİ'NİN EVRENSEL MESAJLARI” isimli kitabımda şu bilgileri siz kıymetli okurlarımla bir kez daha paylaşmayı kendime vazife sayıyorum;

 

Malatya'da dünyaya geldi. Doğum tarihi 606 (1209) yılı civarıdır. Babası Mecdüddin İshak önemli bir mutasavvıf ve âlim, aynı zamanda Anadolu Selçuklu Devleti'nde üst düzey bir yöneticiydi. Kaynaklarda Mecdüddin'in Selçuklu sarayı ile Abbâsîler arasında elçilik görevlerinde bulunduğu kaydedilmektedir. Mecdüddin, Selçuklu sarayında şehzadelere hocalık yaptığından bazı rivayetlerde "sultanın şeyhi” lakabıyla anılmıştır. Sadreddin'in annesinin Selçuklu sarayına mensup olduğu nakledilir. Bu mensubiyetin mahiyeti hakkında farklı rivayetler vardır. Bazı menkıbelerde annesinin, hükümdarın kız kardeşi olduğu vurgulanır. Konevî için söylenen "sultanoğlu” ifadesi böyle menkıbelere dayanır. Bazı menkıbelerde ise sultanın âzatlı câriyesi olduğu söylenir. Bu menkıbeler özellikle Mevlevî kaynaklarında zikredilen, Konevî'nin zâhidliği önemsemeyen "mülûkâne” yaşantısı hakkındaki rivayetlere kaynaklık etmiş olmalıdır.

Konevî, ailesinin imkânlarından yararlanarak dönemin önemli hocalarından ders aldı, dinî ve felsefî ilimler alanında iyi bir öğrenim gördü. Babasının ona bıraktığı en önemli miras âlim ve mutasavvıflarla olan dostluğuydu. Bunların arasında başta gelen isim Muhyiddin İbnü'l-Arabî idi. İbnü'l-Arabî, Mekke'de tanıştığı Mecdüddin İshak'ın daveti üzerine Dımaşk, Urfa ve Diyarbekir yoluyla Malatya'ya gelmiş, bir süre onunla beraber kalmıştı. Bu dönemden itibaren İbnü'l-Arabî ile Mecdüddin arasındaki arkadaşlık güçlenmiş ve sağlam bir dostluğa dönüşmüştü. Mecdüddin, menkıbelerde sultanın çocuklarının eğitimi diye zikredilen bir görevle Konya'ya gittiğinde İbnü'l-Arabî de onunla birlikte veya bir müddet sonra Konya'ya gitmişti. Mecdüddin'in ilişkileri sayesinde İbnü'l-Arabî'nin Selçuklu sarayı nezdinde yüksek itibar kazandığı ve önemli dostluklar kurduğu anlaşılmaktadır. Nitekim onun Selçuklu sultanlarıyla yakın ilişki içinde olduğu ve kendileriyle yazıştığı bilinmektedir. Bu münasebetlerin Konevî'nin hayatı ve fikrî gelişimi üzerinde önemli etkileri olmuştur. Konevî'nin daha sonra yerleşeceği Konya'da üst düzey yönetici ve bilim adamlarıyla ilişkileri büyük ihtimalle babası ve İbnü'l-Arabî ile başlayan bu ilişkilerin bir devamıydı.

Sadrüddin Konevî, Evhadüddin Kirmanî, Ahi Evren Babiler İsyanı, Türkmen, XIII. asrın ortalarında Anadolu Selçuklu Devleti'nde bir çok karışıklıklar meydana gelmekteydi. 1237 yılında, I. Alaeddin Keykubad'ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenerek öldürülmesinden sonra, II. Gıyaseddin Keyhusrev Anadolu Selçuklu tahtına geçmiştir. Babasının zamanında doruk noktasına erişen memleketin siyasî, içtimaî ve iktisadî nizam, yeni Sultanın beceriksiz ve kötü idaresi yüzünden hızla alt üst olmaya başladı. II. G. Keyhürev'in veziri Sadeddin Köpek, kendi ikbalini ve iktidarını daha da yükseltmek için işlediği siyasî cinayetler ve gayri meşru bir takım faaliyetleri yanında birçok Ahi ileri gelenleri tutuklatmıştı. Bütün bunlar Anadolu Türkmenleri arasında büyük huzursuzluğa yol açtı. Bu rahatsızlıklar yüzünden Anadolu'da adı Babailer İsyanı olarak bilinen büyük bir isyan çıktı (638/1240). Babaîler İsyanı hareketi Halep çevresinden (Kefersud'tan) başlamıştı. Ahiler ve Türkmenler takibâta uğradılar. Büyük çoğunluğu Uc bölgelere göçtüler. Arkasından Moğol istilâsı ile gelen Kösedağ yenilgisi (641/1243) ile Ahi ve Türkmenler, yine ağır bir katliama uğradılar. Moğollar Kayseri'de pek çok Ahiyi katletmiş, on binlerce Ahi ve Bacı'yı esir etmişlerdi.

Anadolu'nun uğradığı bu felaketler Sadrü'd-din Konevî'yi üzmüştür. Özellikle Moğolların Kayseri'de gerçekleştirdikleri Ahi katliamı Sadrü'd-din Konevî'yi derinden etkilemiştir. Hocası Evhadü'd-din-i Kirmanî'nin kızı, dostu Ahi Evren Şeyh Nasirü'd-din Mahmud'un karısı Fatma Hatun (Fatma Bacı) da Kayseri'de Moğollar'a esir düşmüştür. Sadrü'd-din Konevî'yi Babaîler İsyanı çıktığı tarihte Halep'te bulunmaktaydı. Moğolların Anadolu'yu istila etmesinden dolayı Konevî Anadolu'ya dönmekten vazgeçmiştir.

Konya'ya manalandıran sadece Konevi değildir. Diğer mana erlerini başka bir sohbetimde ele alacağım. Şimdilik kalın sağlıcakla. (07 ARALIK 2022)

 


Yazarın Diğer Yazıları