“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN

En çok yanıldığımız, en çok sıkıntıya girdiğimiz alan; "keşke”. Hataları yapar, günahları işler, olmadık naneleri çiğneriz…sonra;  "keşke yapmasaydım, keşke etmeseydim” deriz. Üstüne üstlük; "Allah'ın affı geniş. Affeder, ben O'nun affına güveniyorum” diye bir de kendimize kılıf buluruz!

Sen, gerçekten iyi bir insan olmaya bak! Değilse musallada; "iyi biliriz” denmesi kimseyi kurtarmıyor!

Gerçekten kendi ayağımıza kurşun sıkıyor, kendi elimizle kendimizi tehlikelere sürüklüyoruz.

Bu yüzden sevgililer sevgilisi peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV); "keşke demeyin” derken, hayatınızdaki kırık çizgileri düzeltmeye çalışın, kendiniz yamuk iken, başkalarına yön vermeye kalkmayın… demek istiyor.  Umut, belki de, gelecek sayfadadır, kapatma kitabı.

"Kalp kör olduktan sonra, gözlerin görmesinin hiçbir yararı yoktur.” (Hz. Ali)

 

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinize olan sevginizi artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.”

"Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.”(İsra/37)

"Fakirleri seviniz ve onlara yakın olunuz. Siz onları severseniz, Allah da sizi sever. Siz onlara yakın olursanız, Allah da size yakın olur. Siz onları giydirirseniz, Allah da sizi giydirir. Siz onları yedirirseniz, Allah da sizi yedirir. Siz cömert olunuz ki, Allah Teala da size karşı cömert olsun.” (Hz. Muhammed- SAV)

Sık sık dile getirdiğim, yazmaktan, söylemekten mutlu olduğum ve öncelikle kendi üzerimde uygulamaya çalıştığım bir güzel var; "Önce can, sonra canan”.

Evet, önce”can”. Bu, hep kendini düşün, kim ne yaparsa yapsın, bana ne, beni ilgilendirmez, altta kalanın canı çıksın.. değil, ben, öncelikle kendimdeki eğrilik, kusur, hata, gğnah kiri, yanlış işler, ahlak dışı davranışlardan uzak kalacağım, uzak kalmalıyım. Kibir, riya, gösteriş, maskeli tavırlar, ayak kaydırıcı hareketlerden kendimi arındıracağım. Sonra etrafıma, doğruluk, güzellik, ahlak ve dilârâ tavırlar sergileme yoluna gideceğim.

Sevgili peygamberimiz; "Beni Hud suresindeki, "Emir olunduğun gibi dosdoğru ol” emri yaşlandırdı” diyor.

Kur'an ilkeleri bize ne kadar etki ediyor? Kur'anı ne kadar hayat kitabı yapıyoruz? Kişisel hata ve günahlarımızdan ne miktar uzak kalıyoruz? Kalıyor muyuz? Kalabiliyor muyuz? Yoksa Kur'anı, bayramlarda, ölüm zamanlarında, başımız sıkıştığında mı okuyor ve okumuş görünüyoruz? Davranışlarımızdan maskeleri ne zaman çıkartacağız? Ne zaman riya denilen hastalıktan uzak kalacağız? Kur'anın; "niçin yapmadığınızı söylersiniz?” ikazını kendimize ne vakit ilke edineceğiz? "İhlas” denilen güzelliklere kapımızı ne zaman açacağız? Bu konuda çok soru var. Önemli olan soruların çokluğu değil, şahsiyeti muhafaza edebilmek.

Hz. Ömer şöyle der; "Tevbelerle uğraşmak yerine, günah işlememeye çalışmak lazım.”

"Umutsuzluk semtine gitme ne umutlar var. Karanlığa gitme ne güneşler var” (Hz. Mevlana)

 

 

Yavaş Yavaş

 

Hayat bir zakkum, zehirle pişmiş aş,
Her insan dertli, derdiyle arkadaş,
Bu gün ağlayanlar güler an be an,
Hamken pişirirler canı durmadan,
Elinde ne varsa ver yavaş yavaş.

 

Eller tutmaz olur, ayakların da…
Zonkluyor, titriyor şakakların da…
Benekler oluşur yanaklarında,
Vuslat türküleri dudaklarında,
Hazan mevsimini gör yavaş yavaş.

 

Hayatı elif kıl, ölümü öldür,
Hem sen gül, hem de başkasını güldür,
Müstakim olan yol, işte bu yoldur,
Hayatın bahçesi dikenli güldür,
Sen de gülistana gir yavaş yavaş.

 

Dünyayı cennet kılmak, elimizde,
Çektiğimiz belalar, dilimizde,
Günahla kirlenmiş ahvalimizle,
Meyve vermeyen kuru dalımızla,
Bunun sebebini sor yavaş yavaş.

 

Mallar yüktür insana, makamlar yük,
Çoluğun çocuğun sınavı büyük,
Sırtımızda kambur, bu vebal bu yük,
Aşılamayan devasa bir höyük,
İyiliği hayra yor yavaş yavaş.  


Yazarın Diğer Yazıları