KÂMİL İNSAN VE İLAHİ AŞK (2)

Rabbimiz öyle güzel ilkeler ortaya koymuş ki, her birisi insanın mutluluğu, huzuru ve hayatını cennet yapmaya yöneliktir. Hiçbir ilkesinde, eksik, kusur, noksan ve çelişki bulamayız. Allah'ımız kainatı insanın emrine vermiş; "yiyin, için, üzerinde çalışma yapın, aklınızı ve alnınızı terletin, tefekkür edin, tezekkür edin, teşekkür edin, kainatı okuyun…” demiştir.

"Tevhit” akidesinin özünde; Allah'ı bir olarak bilmek, O'ndan başka yaratıcı olmadığını, olamayacağını kabullenmektir. Böyle bir inanca sahip olan; barışa, birliğe, kardeşliğe, huzura, mutluluğa imza atmış olur. Bu inancı benimseyenler; "İnsan-ı Kâmil olarak isimlendirilir.

"Hem tenim nimette, hem canım cennette”, "Bir eli yağda, bir eli balda”, "dert çekmeyen, sıkıntı içinde olmayan insandan sayılmaz.” Nasreddin hocaya mal ederler, şöyle ki, hoca damdan düşmüş, etrafındakiler; "şu hekim, bu hekim… diye arayışa girmişler, fakat hoca demiş ki;

-"Bana damdan düşeni getirin, o, damdan düşenin halinden anlar” cevabını vermiş. Demek oluyor ki, dert çeken, dert çekenin halini bilir. Bu; "nefsini bilen Rabbini bilir” sözüyle paralellik arz ediyor. Bunun için Mevlana der ki;

"Maden der ki: "Yiğit beni bağla. Öküz kuyruğundan yapılma kamçı ile başıma, sırtıma vur. Fakat deşeleme. Kamçı yarasından hayat bulayım. Musa'nın öküzü yüzünden dirilen maktul gibi dirileyim.”

"Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Rahmetler ondadır. Deri yırtıldı mı iç tazelenir.”

"Kardeş, karanlık yere, soğuğa, gama, kırıklığa ve hastalığa sabret.”

"Gama yoldaş ol, vahşetle ünsiyet kesp et. Ölümünden uzun bir ölüm isteyip durma.

"Gam ye de, gam artıranların, seni derde sokanların ekmeğini yeme. Çünkü akıllı adam gam yer, çocuksa şeker...”

"Neşe şekeri, gam bahçesinin meyvesidir. Bu ferah yaradır, o gam merhem.

"Gamı gördün mü, aşkla kucakla. Şam'a Rübve tepesinden bak!”

"Gam, çalışıp çabalayan kimsenin önünde bir aynaya benzer. Bu zıt olan şeyde buna zıt olan şeyi görür, sabırda muradına ulaşmayı, gamda neşeyi seyreder.”

"Zahmetten, eziyetten sonra da onun zıddı, yani genişlik, zevk ve neşe yüz gösterir.”

"Yumruğunu sıktıktan sonra mutlaka açarsın.”

"Varılan yerin tatlılığı, lezzetleri, seferde çekilen zahmetlerle ölçülür.”

"Ne kadar gurbet çeker, mihnetler, zahmetlere uğrarsan. Şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun.”

"Dertten şikâyet etme. Çünkü dert, insanı yokluğa sürüp götüren rahvan bir attır.”

"Acı imtihanı bir rahmet bil. Belh ve Merv ülkelerine sahip olmayı bir gazap say.”

" İbrahim (Hz. İbrahim), telef olmaktan çekinmedi, ateşe atıldı, fakat yanmadı. Bu İbrahim, şereften, saltanattan kaçtı, kendisini ateşe attı.”

"Şaşılacak şey, ateş onu yakmadı, bunu yaktı. İstek yolunda böyle tersine nallar vardır...”

"Ateşi; gül ve ağaç haline getiren, bunu da zararsız bir hale getirebilir.”

"Dikenden gül çıkaran, kışı da bahar edebilir.”

 

Beladayım Ben!

 

Hak'la ezelde sohbetimiz var,

O sözden beri beladayım ben,

"Rabbiniz değil miyim” dedi yar,

O sözden beri beladayım ben!

 

Misak-ı evvel bu ahd-i elest,

Kûy-i muhabbet bu akd-i elest,

İlahi hitap bu vakt-i elest,

O hazdan beri beladayım ben!

 

Bîganeyim her an "la” diyene,

Sevdalıyım hep "illa” diyene,

"Kelamullahı anla” diyene,

O hızdan beri beladayım ben!

 

Müstakim sırat kazanan bir yol,

Ebede kadar uzanan bir yol,

Can kullarıyla bezenen bir yol,

O nazdan beri beladayım ben!

 

Bela pişirir vuslata taşır,

Bu dünya fani hasrete taşır,

Düşman çoğaltır kesrete taşır,

O özden beri beladayım ben!


Yazarın Diğer Yazıları