Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Hayata anlam katan, yaşantımızı güzelleştiren, insan olmaya yol açan, irfan mektebi sınıflarında talebe olarak bulunmanın, kâmil insan durumuna yükselmenin yollarından birisi ve en önemlisi; ihsan şuuruna sahip olmaktır.
Sözlükte "güzel olmak” mânasına gelen hüsn kökünden türetilmiş bir masdar olup genel olarak "başkasına iyilik etmek” ve "yaptığı işi güzel yapmak” şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. İhsanda bulunan kişiye muhsin denir.
Bir insanın gerçekleştirdiği işin ihsan seviyesine ulaşabilmesi için hem neyi nasıl yapması icap ettiğini iyi bilmesi hem de bu bilgisini en güzel biçimde eyleme dönüştürmesi gerekir. Hz. Ali, "İnsanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır” derken bunu kastetmiştir. "Ameller niyetlere göredir” buyuran peygamberimiz, her hal-ü kârda davranışlarımızı güzelleştirmemiz gerektiği üzerinde durur. Hz. Peygamber'in "Cibrîl hadisi” diye bilinen hadiste geçen, "İhsan Allah'ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O'nu görmesen de O seni görmektedir” demesi, bize çok önemli mesajlar vermektedir.
Toplumdaki konumumuza baktığımız zaman şu sorular geliyor aklımıza ister istemez; "yaptığımız işlerde ne kadar ihsan şuuru var?”, "hangi davranış ve düşüncelerimizde; "Allah bizi görüyor, biliyor…” anlayışına sahibiz?”, "insanlarla birlikte hareket ederken gönül alemimiz nasıl? Kibre mi bürünüyoruz? Yoksa tevazu içinde miyiz?” "Adım atarken, bir şey alıp verirken, konuşup, sohbet ederken, fikriyatımız ne merkezde? Mana alemimize ayna tutuyor, "beni bir gözetleyen var” diyor muyuz?”…
"Sizin duanız olmasa Allah size ne diye değer versin?”, "Niçin yapmadığınızı söylersiniz?”… ilkeleri bizi ihsani davranmaya yönelten temel ilkelerdir. Hep haktan söz ederiz, ama sorumluluğumuzu hatırlamayız veya hatırlamak istemeyiz. Hep almaktan yanayız, vermeyi aklımızın köşesinden geçirmeyiz. Biz çok konuşalım fakat iş yapmayalım, kimse bize görev vermesin, tuzumuz hep kuru kalsın, suya sabuna dokunmayalım, kendi nefsimizi terbiye etmeyelim ama başkalarını eleştirelim…lafa geldi mi; "adamın inancı sakat, hiç böyle yapılır mı?” diyerek kendimizi sütten çıkmış ak kaşık durumuna sokuyoruz!
Kur'anî ilkeleri bol bol okuyoruz ama hiç birisi dudaklarımızdan aşağıya, gönlümüze inmiyor. "olsun, biz okuyalım da, herkes, ne çok Kur'an'la meşgul desin” akılsızlığı içindeyiz. Namaz kılıyoruz ama namazın güzelliğini sindirmiyoruz, sadece yatıp kalkmaktan, "kıl beşi, kurtar başı” aymazlığı içindeyiz. Halbuki "namaz insanı kötülüklerden arındırır” buyuruyor rabbimiz. Neden kötülüklerden arınmıyoruz? Kabahat namazda mı? Yoksa bizim şuursuzluğumuzda mı? Oruç tutuyoruz ama yine de fakirler, yoksullar var etrafımızda! Komşularımızla ilgilenmiyoruz, sokağımızdaki, mahallemizdeki, akrabalarımızdaki muhtaçlardan haberimiz yok…ama dilimizden; "Allah, Kur'an, İslam, irfan…” laflarını eksik etmiyoruz. Rabbimiz; "Allah ile aldatmayın” der.
Gerçekten durumumuz pek iç açıcı değil. Karamsar değilim ama üzülüyorum, önce kendi ahvalime, sonra etrafıma… kendi ahvalime üzülmemin sebebi; gereği gibi Rabbimin ilkelerini yapmıyor ve etrafıma anlatmıyorum. Bu yüzden bu öğütleri ilk başta kendime veriyorum.
Kaybettik!
Acı kahveler içtik, dost hanesinden,
Telve ağızda kaldı, nazı kaybettik,
Muhabbetlere daldık, şahanesinden,
Dostluk mazide kaldı, özü kaybettik!
Şifalı yakı sardık, dert gitsin diye,
Yaraya merhem sürdük, berkitsin diye,
Onulmaz yaraları, terk etsin diye,
"Geçmiş olsun” diyecek, sözü kaybettik!
Eğlendik ve de güldük, safiyane hep,
Cananlara göz olduk, sahiyane hep,
Ahbaplarla can bulduk, dahiyane hep,
Can çıktı huy çıkmadı, azı kaybettik!
Tebessümü kâr kıldık, mutlu gün için,
Maskeleri bâr bildik, kutlu gün için,
Dostlarla bahar bulduk, tatlı gün için,
Sevinçler tasa oldu, bizi kaybettik!
Kültürümüzle güldük, ele ele verdik,
İnsanı kardeş kıldık, murada erdik,
Desen desen renk aldık, kilimler serdik,
Musiki nağmesinden, sazı kaybettik!
Kalpler sevgiyi sildi, tekliyor şimdi,
İnsanlık rafta kaldı, bekliyor şimdi,
En nadide yerinde, saklıyor şimdi,
Derin hasret içinde, sizi kaybettik!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET