Hz. Mevlana’da Barışı Sağlamanın İlkeleri

İnsanda nefs ve ruh olarak iki zıt kutup mevcuttur. Sufi gelenekte hakikat bilgisini elde ederek kötülüklerden uzaklaşılabilinir. Çalışmayla, gayretle Kur'an-ı Kerim'in ifade ettiği hakikate ulaşmak mümkündür.

  1. peygamberimiz; "Dünya ahiretin tarlasıdır” der. Hz. Mevlana, dünyayı, ahireti kazanma aracı olarak görür.

Konya Büyükşehir Belediyesi ile Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsünün ortaklaşa düzenlediği Yaşayan Konya Hafızası İkindi Sohbetlerinde bu hafta Selçuk Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Işıtan tarafından "Mevlâna ve Barış” konulu bir konferans verildi.

Doç. Dr. İbrahim Işıtan'ın dilinden Tasavvufi davranış;

İnsanoğlu, zihni olarak elde ettiği bilgiler yetersiz kalınca yeni arayışlar içinde kalır.

Uygulama marifete dönüşememişse bilgi kişide hazımsızlık yapar.

Yeryüzünde barışı sağlama problemi Hz. Adem'in çocuklarıyla başlamıştır.

Yeryüzünde barışın sağlanmasını engelleyen İnsanın nefsânî arzu ve istekleridir.

Kalp ne tarafa dönerse onun şeklini alır.

Tasavvufileşme dünya nimetlerine meyletmemektir.

Sûfî gelenek, bireysel bazda barışın sağlanması için müşahede yöntemiyle elde edilen Hakikat Bilgisini gerekli görür.

Her türlü dünyevî ve uhrevî çıkarlardan uzak bir zühd anlayışı bireysel ve sosyal barışın kaynağıdır.

Mevlana, barışı sağlamak için şu ilkelere dikkat edilmesini ister:

  1. ‘Bu dünya zindandır ve bizse zindandakiler. Çukur kaz ve kendini kurtar!' Zühd döneminde insan her türlü dünyevî ve uhrevî çıkarlardan uzak durmalıdır. Dünyayı zahitlerin yönetmesi uygun olacaktır. Makam sahibi insanlar etraflarını cennet ya da cehenneme çevirebilirler. Cihan sence büyük ve sonsuz ise de, kudret önünde onu, var olmayan bir zerre bil. Bu cihan, bizzat sizin ruhlarınızın hapishanesidir. Suret ve şekil, bu mananın önünde engeldir.
  2. Nefs-i emmâre arzu ve istekleri kamçılar. Manasız söz, sudaki şekildir. Nefs-i emmarede vefa ararsan ellerini ısırarak pişman olursun.
  3. Bir fiil ahiret niyetiyle yapılırsa kabul olur. Rüzgâr insandaki arzu ve istektir.
  4. Padişahların heybeti, hevadandır. Peygamberlerin büyüklük nedeni ise Allah'tandır. Padişahların adları paralardan silinir. Ahmed'in adı ise sonsuza dek işlenir.
  5. Nefsimiz cehennemin parçası olduğu için, parçalar da daima bütünün tabiatını taşır.
  6. Yaya ancak doğru ok konur. Bu yayın ters ve eğri okları vardır.
  7. Ok gibi doğru ol, yaydan kurtul. Çünkü yaydan şüphesiz doğru oklar hedefine varır.

 

Barışı sağlamanın yollarından biri; "fakr makamını yaşamak”tır. Mal ve saltanatı gönlünden kovduğu için Süleyman kendisini miskin diye adlandırır. Havayla dolu, ağzı kapalı testi, büyük suyun üstünde gider. Dervişlik havası içte olunca insan dünya suyu üstünde kalır. Bu dünyanın bütün mülkü onun olsa da, onun gönül gözünde mülk bir şey değildir. Öyleyse gönül ağzını bağla ve mühürlenmesini iste. Rum kayzerinden Medine'deki Hz.Ömer'e gelen elçi halifenin sarayını sorduğunda şöhretten uzak dervişler gibi bir kulübede kendisini bulur.

Bir başka barış yolu; vahdet makamında bulunmaktır. Aynı dili kullanmak, akrabalık ve bağlılıktır. İnsan, yakın olmayanlarla bir arada tutsak gibidir. Gönüldaşlık, dildaşlıktan daha iyidir.

Günümüzde Müslümanların siyasal birliği olmadığı için Batı, Ortadoğu'da Selefi akımları kullanarak bölgeyi cehenneme çevirmiştir…

O dönemde Mevlana bu güzellikleri söylemiş ve uygulamıştır. Günümüzde neden olmasın? Bugün; bir, Mevlana, bir, Yunus, bir, Hacı Bektaş, bir, İbni Arabi, bir, Sadreddin Konevi… gibi ilimde, dini uygulamada, insanların gönlüne girmede zirveye çıkmak mümkün olamaz mı?


Yazarın Diğer Yazıları