HİKMETİNDEN SUAL OLUNMAZ!

On ilimizi vuran, binlerce insanımızın vefatına sebep olan, bir o kadar da yaralılarımızın olduğu şimdiye kadar görülmemiş depremin üstünden sekiz gün geçti. Pazar günü itibariyle hala sağ olarak çıkanları görüyor ve sevinç gözyaşları döküyoruz. Herkesin istisnasız; "Mucize” dediği olaylar tecelli ediyor.

Normal zamanda susuz ve aç duramayan insanlar bu kadar zaman nasıl aç ve susuz durabildi? Hele küçük çocukların böyle bir afette susuz durabilmesine cevap verebilmemiz mümkün değil. Burası sözün bittiği, ilahi takdirin konuştuğu yer. Bu zaman dilimi, bu sıkıntının, ıstırabın dip yaptığı vakitler; "Hikmetinden sual olunmaz” dediğimiz, demek zorunda kaldığımız zamanlar.

  1. iki aylık bebek elli saat sonra enkazdan sapasağlam çıkıyor. Aslında iki saatte bir beslenmesi gereken bebek, bu kadar saat nasıl aç durabildi? Onu kim doyurdu? Kim yedirdi içirdi? Buna verilecek cevap: "Allah” demekten başka bir şey olabilir mi?.

5 yaşlarında bir çocuk enkazdan uykusundan uyandırılıyor. Sanki evlerine adamlar gelmiş gibi korkuyor. Ne oluyor, neler oluyor diye etrafa bakıyor. Bunun adı Allah'ın iradesi, kudreti, gücü değil de nedir? Bunu Sünnetullah dışında izah edebilir misiniz? Bu yavruya depremi hissettirmeyen kim? Bu kadar zaman enkaz altında nasıl kaldılar?

Bu karda kışda bir kız çocuğu: "Burası çok sıcak, bana su verin!" diyor. Evet, bu çocuğu soğuktan koruyan kim? Yavrum, seni soğuktan koruyan kim? Evet, biliyoruz ve inanıp iman ediyoruz ki yediren de içiren de, koruyan da O'dur. Yaratan da yaşatan da, öldüren de tekrar diriltecek olan da O'dur...

Enkazdan saatler, hatta günler sonra sekiz yaşında bir çocuk canlı olarak çıkartılıyor. Kurtarma ekibiyle aralarında geçen konuşma bütün yorgunlukları ve üzüntüyü o anda unutturuyor. Kurtarma ekbine:

"Bana bir damacana su verin” deyince ekip;

"o kadar çok suyu içebilecek misin?” deyince;

"Çok susadım içerim” karşılığını veriyor.

Kur'an'ın ayetleri tecelli ediyor. Zaten ayet: delil, belge, senet, işaret… demektir. Kur'an'ın, kıyamete kadar ebedi kalacağının açık belirtisi değil mi bu? Hatta Kur'an'daki kıssaların günümüzde cari olduğunu görüyoruz. Bu depremde günlerce enkaz altında, aç ve susuz kalanların durumu bendenizde "Ashab-ı Kehf'deki yedi uyurları hatırlattı. Düşünebiliyor musunuz, üç yüz sene uyuyorlar. Vücutları çürümesin diye Rabbim sağdan sola, soldan sağa çeviriyor. Üç yüz sene sonra uyanınca birbirlerine;

"ne kadar uyuduk?” diye sorunca içlerinden birisi;

  1. veya iki gün” cevabını veriyor. Allah (c.c) bizi ne çok ibret ve mucize ile karşılaştırıyor. Bu gerçekler karşısında hâlâ gafletten uyanmayacak mıyız? Bizim, Rabbimizin istek ve iradesi dışında parmağımızı oynatmaya, nefes alıp vermeye, gözümüzü kırpmaya…gücümüz yeter mi? Allah'ın iradesi olmadan yiyip içebilir miyiz? Soğuktan korunabilir miyiz? Uyku uyuyabilir, yatağımızdan sabahleyin rahatça kalkabilir miyiz? İşte bunun için her yaptığımız ve yapacağımız işte Allah'ın bizi görüp gözettiğini bilmek zorundayız.

Depremin ilahi bir ikaz olduğunu, dünyadayken her yaptığımız işin doğru dürüst yapılması gerektiğini fark etmezsek daha çok badirelerden geçeriz. Bu depremin tehlikesi geçtikten sonra eğer yine eski tas eski hamam kabilinden davranış içinde olur, yine hileli inşaat yapar, harcından, kumundan, çimentosundan çalar, bina yapılmayacak yere bina kurar, paraya tamah edip verilmemesi gereken inşaat ve bina ruhsatı verirsek, oy gelsin de ne olursa olsun yeter ki benim partim kazansın hamakatıyla hareket edersek, depremlerden ve felaketlerden siyasi rant devşirmeye kalkarsak… felaketlerin ardı arkası kesilmez. Belki bu dünyadan yakamızı kurtarabiliriz ya öbür dünyada nasıl kurtulacağız? Bu dünyada binlerce, on binlerce insanımızın kanına girmiş, kul hakkı ihlal etmiş isek onlarla nasıl helalleşeceğiz?

 

 

Pişman Olmadan

Elbet yaptığını, bir gün bulursun,
Can veren nefes ol, pişman olmadan,
Hesabın görülür, zorda kalırsın,
Yön veren nefes ol, pişman olmadan!

Kimseye etme hiç, ıstırap zulüm,
Takiptesin her an, gelecek ölüm,
Neden düşünmezsin; "nice bu halim?"
Ün veren bir ses ol, pişman olmadan!

Sünnetullah böyle, her gelen gider,
Kimler ne ederse, kendine eder,
Zerre kadar olsa, gün gelir tadar,
Hak sevgisini bul, pişman olmadan!

"Bu gün Allah için ne yaptım" diye,
"Hangi yanlış yollara saptım" diye,
Tefekkür ettin mi neden ve niye?
Kamil canlarla ol, pişman olmadan!


 

 

Kıyamet Sahnesi!

 

Viraneye çevrilir diyarların o anda,

Tepene göçüverir duvarların o anda,

Yıkıntıda kalırsın ummadığın zamanda,

Hayatları karartan bir kıyamet sahnesi!

 

Gaflete dalma asla ölüm aniden gelir,

Ömürler bittiğinde tüm işler yarım kalır,

Azrail şerbet sunar taputlar dostun olur,

Sevenleri ağlatır her kıyamet sahnesi!

 

 

 

 

 

 

Akşam zengin yatanlar sabaha fakir düşer,

Malı mülkü kaybeder sefil ve hakir düşer,

Allahsız olanların içine zehir düşer,

Ne müthiş bir sarsılış gör kıyamet sahnesi!

 

Haykırarak geliyor tüm afetlerin sesi,

Yaşayanı buluyor Azrail'in busesi,

Herkeste ortak arzu; "medet Allah hu” sesi,

Hak kitabın özünde var kıyamet sahnesi!

 

Aklını kullananlar bu güne hazır olur,

İlgisiz kalanlara mezarlık pazar olur,

Saadeti kaybeden insanlar bîzar olur,

İmtihanı verilen yer kıyamet sahnesi!

Yazarın Diğer Yazıları