HİCRETİMİZ KİME?

Hicret; terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamındadır. Kişinin; herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması demektir. Ancak, hicret denilince ilk bakışta; bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi olarak bilinir.

Genelde Müslüman olmayan bir ülkeden, Müslüman bir ülkeye gitmeyi, özel olarak Hz. Peygamberin ve Mekkeli Müslümanların Medine'ye göçünü ifade eder. Medine'ye göç eden Müslümanlara Muhacir, muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da; Ensar unvanı verilmiştir.

Bir hadiste; "Muhacir (Hicret eden), Allah'ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir.” Denilmekte, bir başka hadiste ise; Hicret "kötü şeyleri terk etmek” anlamındadır.

Hicret; kötü şeyleri terk etmek, Allah uğrunda başka bir yere göç etmek, Allah'ın yasakladığı kötülük ve günahları terk etmek, kötü şeylerden uzak durmak gibi anlama da gelmektedir.

Hicret; geçmişte kalan bir şey değil, hala insanlık tarihini etkilemeye devam eden bir olay olarak özel bir zaman diliminin oluşmasına yol açmaktadır.

Kur'anda, "fi sebilillah” ifadeleri vardır. Anlamı; Allah yolunda demektir. Allah yolu, dünya kurulduğu andan itibaren kıyamete kadar süreceğine göre, kıyamete kadar hicret devam edecek demektir. Her insan, Allah yolunda olmaya ve kalmaya devam etmek zorundadır. Hiçbir insan, Allah'ın ilahi kurallarının dışında değildir ve olamaz da. Tabir yerindeyse, Allah'ın ilahi kanunları bizi çepeçevre kuşatmıştır. Ya bu dünyada onlara uygun davranır, hayatımızı düzene sokarız, ya da sonuç felaket olur! Kimsenin, "ben Allah'ın kuralını tanımıyorum, Allah'ı kabul etmiyorum” deme lüksüne sahip değildir.

"Hicret, haramdan helale gitmektir. Hicret; Allah'ın nehy ettiği şeylerden uzak durmak…” gibi birçok yorum yapılacak! Hatta bu başlığı; "Hizmetimiz Kime?” ,”Kime yolculuk yapıyoruz?”, "Kimin düdüğünü öttürüyoruz? Diye de söyleyebiliriz!

Gerçekten biz Müslümanlar, daha doğrusu "Müslümanım” deyip de Müslümanlığı içine sindiremeyen, Kur'an hükümleri dudaktan aşağı inmeyen, riyakârca tavır sergileyenlerin hicreti kime? Paraya mı? Mala mı? Kadına mı? Makam ve mevkie mi? Hırs ve tamaha mı? Bencilliğe mi? Çıkarcılığa mı? Münafıklığa mı? Firavun'a mı? Nemrut ve Nemrutlaşanlara mı?...

Eğer hicret; Allah'ın yasakladıklarından uzak kalmak ise- ki öyledir- dünya Müslümanlarının ahvaline bakmamız gerekir. Dünyada Müslüman kanı akıyor! Bir avuç İsrail Devleti, dünyanın gözünün içine baka baka katliam yapıyor! Devletler, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi sessizce, aymazca, vurdumduymazca… bu katliamı seyrediyor!

İsrail, Mescidi Aksa'ya postallarıyla girerek, camiyi tahrip etti! Kan kol geziyor! BOP projesini yürürlüğe koymak için adım adım ilerliyor! Siyonizm, bütün dünyada kan içmeyi sürdürüyor!

Baktığımız zaman; bütün yer altı zenginliklerinin, İslam ülkelerinde olduğunu görüyoruz! Bugün dünya, petrole muhtaç! Petrolün çoğunluğu da İslam ülkelerinden çıkmakta! Yani demem odur ki; İslam ülkelerinin elinde çok büyük bir güç var. Bunu kullanarak; İsrail, ABD, Siyonizm… gibi dünyayı ateşe vermeye yeltenen kurum ve kuruluşlar, devletlere, "dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bu katliama son ver, değilse bir kaşık suda seni boğarız, aklını başına al!” deme cüreti gösterme gücüne sahip! Hani bir zaman Fransa dans icat etmişti de, Kanuni Sultan Süleyman, mektup göndererek; "o dansı hemen kaldır, değilse dünyayı başına yıkarım” demişti!

  1. Doğu tarih boyu; Peygamberlerin hüküm sürdüğü, İlahi kelamların terennüm, birçok peygamber ve ulu kişilerin arzı endam ettiği kutlu mekânlardır! Burada hayat var! İsrail; Arz-ı Mev'ud (Vaad Edilen Topraklar) konusunda kimseyi dinlemiyor! Kendi tahrif edilmiş kitapları (Tevrat) ındaki hükümlere göre hareker ediyor! Onlar tahrif edilmiş bir kitaba uyuyorlar da, Müslümanlara ne oluyor? Tahrif edilmemiş, edilmeyecek olan Kur'an'a uygun davranmaktan neden uzak kalıyorlar? Niçin Allah'ın emirlerine, kör, sağır, dilsiz oluyorlar? Ne hakla İslam'ın peygamberinin dedikleri istikamette davranış sergilemiyorlar? Kaldı ki hiçbir peygamber; "yeryüzünü ateşe verin, insanları katledin, savaşı sürdürün, teröre destek verin…” dememiştir! Hak dinlerin, hak dinlerin peygamberlerinin amacı; birlik, kardeşlik, barış, sevgi ve cennet gibi bir dünya tesisidir! Yani Tevhit'tir.

İsrail katliamına Müslüman ülkelerden neden ses gelmiyor? Yoksa onlar da İsrail uşağı mı? Dünya bu katliama niçin sesini çıkarmıyor? Acaba hepsi İsrail yandaşı, İsrail kölesi mi? Hani nerede BM? Nerede "dünyaya barış getireceğiz, demokrasi getireceğiz" diye bas bas bağıranlar? Uyanın dünya Müslümanları! El ele verin. "Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan" olduğu şuurunu elde edin! Kur'an'a yönelin, Allah'ın yasalarına hayatınızı adayın! Eğer yapmazsanız, bu ateşin, bütün dünyayı yakıp kavuracağını unutmayın!

Hayatımız hicretlerle doludur. Hepimiz hicret edeceğiz ve hicret ediyoruz. Bu dünyadan ahirete intikal eden, hicret ediyor. Yaşarken; "ilay-ı kelimetullah” için mücadele veren insanlar hicret ediyor. Her peygamberin hayatında hicret vardır. Yalnız anlamlı olan, insana değer kazandıran; peygamberî hicrettir.

Pekiyi hayatımızı Kur'an'a göre dizayn ediyor muyuz? Yaşantımızın bir bilançosunu çıkarırsak hangi kategoride olduğumuzu görürüz. Yani Hz. Aişe'ye; "Peygamberimizin ahlakı nasıldı?” diye sorduklarında O'nun; "siz hiç Kur'an okumuyor musunuz? Resulullah'ın ahlakı Kur'an'dan ibaretti” sözünden hareketle, Kur'an bize hayat ilkesi sunmaktadır ve sunmalıdır. Eğer yaşantımızda eksiklik, hayatımızda problem varsa hal ve hareketlerimizi bir kez daha gözden geçirmek zorundayız. Sözle, konuşmakla olmuyor. Eğer öyle olmuş olsaydı Kur'an bize şunu söylemezdi; "Niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?”


Yazarın Diğer Yazıları