Yollar; ağır ağır ve sessiz alınır. Başarıya ulaşmak için; kimseyi kırmamak, incinmemek ve incitmemek, iyi bir satranç oyunu oynamak lazımdır.
İnsan, insanın kurdudur. Her zaman, her zeminde, her durum ve şartta insanlar denetime tabidir. Benim yaptığımı; sen, o, bir başkası takip eder ve ona göre not verir. Bunun sonunda; “dürüst, akıllı, işi bilen, kimseyi incitmeyen, sözünde duran, çalışkan, ülkesi için gece gündüz demeden gayret sarf eden veya aksi sözler söylenir. Ayak kaydırmayı seven, hayatını, yalan, iftira, hakaret, düzmece işler üzerine kurgulayanlar, günün birinde sırt üstü düşer. Bunlar için; “azgın eşek sırt üstü düşer” veya “dirgeni yiyen sıpa, bir daha gelir mi sapa?” denir.
Kimse, bir başkasını, karakaşı, kara gözü için sevmez ve itibar etmez. Sevmek için; boyunun uzunluğu, karizması da yetmez. Söyledikleri, konuştukları; insanların istekleriyle örtüşüyor mu? İnsanlar o kimseyi dinleyince, “hah işte benim duygularıma tercüman oluyor, benim demek istediklerime, yapmak istediklerime bu adam veya adamlar cevap veriyor” diyebiliyor mu? Takip ediyorum adamda, yalan yok, hırsızlık yok, bol keseden vaad dağıtmak yok, konuşurken ayaklarının yere basmaması diye bir durum söz konusu değil gibi güzel duygulara sahip olabiliniyor mu?
Hz. Muhammed (SAV)’in; herkes tarafından benimsenen hususiyeti neydi? “Muhammed’ü-l Emin” oluşu değil mi? Müşrikler, her şeyi söylüyorlardı ama; “yalancı, dürüst değil” diyemiyorlardı! Bunun için mallarını, en kıymetli hazinelerini bile teslim etmekten çekinmiyorlardı! İnanç konusunda savaşa giriyorlar ama emin oluş noktasında tek referans Hz. Peygamberdi!
Bunu niçin söylüyorum? O, bizim için bir örnek, bizim için bir yol gösterici değil mi? Tabii; “inandık, Müslüman’ız” diyorsak. Lafla Müslümanlık olur mu? Her türlü; inanca, Kur’ana aykırı, Allah’ın ve resulünün hoşuna gitmeyen işler yapacağız, sonra; “elhamdülillah Müslüman’ım” diyeceğiz! İnsanlara şirin görünmek için; Allah’ı, Peygamberi, Kur’an’ı referans göstereceğiz fakat iş uygulamaya geldi mi yan çizeceğiz!
İnsanlar nazarında en hassas nokta; “din ve dini değerlerdir”. Bunları kendi menfaatlerimize, kendi çıkarlarımıza kullanamayız. Kullandığımız zaman iflas bayrağını çekmiş, itibardan düşmüş oluruz. Zaman zaman böyle kaymalar, din kisvesi altında insanları kandırmalarla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Demek ki; her şeyin başı; samimiyet, içten davranış – ikisine birden ameli Salih denir- içinde olmak önemlidir. Başkaları ne der? Değil, bizim gönlümüz ne der? Vicdan mahkememiz nasıl karar verir? Allah ne der? Diye kendimizi sorgulamamız ve otokontrole girmemiz şarttır. Gerisi laf ü güzaftır.
Ne Oldu Bize?
Dün ne kadar güzeldi buralar, ne şirin ildi,
Kimse kimseye muğber değildi!
Komşularımız vardı; Kürt, Laz, Çerkes…
Van’dan, İzmir’den, Kars’tan el ele herkes!
Aşımızı paylaşır, işimizi birlikte yapardık,
Düşüncelerimiz farklıydı, samimiyeti kopardık!
Ne oldu bize, ne hallere geldik?
Kim çaldı huzurumuzu? Neler ediyoruz?
Neden parçalandık, nereye gidiyoruz?
Varsın o da gitsin Havrasına, Kilisesine,
İsterse inanmasın kutsala, her şey kendisine!
Yeter ki saldırmasın benim inancıma, vatanıma…
Güzel vatanımı harap etmesin,
Ezanlarım susmasın, sevgi güneşimiz batmasın.
Samimiyet Öldü mü?
Sen nesin? Kimsin? Nerelisin?
Halin nedir? Aç mısın? Tok mu?
Selam veren yok, hiç empati yok mu?
Gel, baş başa verelim, konuşalım,
Dertlerimizi dökelim, paylaşalım…
Bak gözlerime, neler söylüyor;
“Bende çok mesaj var, dinle” diyor!
Çekinme, ben de bir Allah kuluyum,
Rengime bakma, kılığım seni korkutmasın,
Dilimi anlamazsın ama, duygularımız susmasın.
Aynı dili konuşanlar hep çatışır,
Fakat aynı duyguları paylaşanlar anlaşır!
Hep kaybettik; kabukla uğraşmaktan,
Sahteye takıldık, sesimiz kısıldı konuşmaktan!
Gördüğümüz insanlara, şirinlikler yaptık,
Olduğumuz gibi görünmedik, gösterişe taptık!
“Ne var, ne yok” diyene; “Allah’a duacıyım” dedik,
Hiç samimi olmadık, hep yalan söyledik!
Ağladık, inledik, üzüldük… duyan çıkmadı,
“Beni anlayın” sözüne uyan çıkmadı!
“Paran var mı?”, zengin misin?” “makamın ne?”…
Hep kabuk, hep madde, hep yaldız…!
Gönüller kırgın, kalpler küskün, ruh yalnız!